Sağ yeniden şekilleniyor. Çok hızlı ideolojik dönüşümlerin yaşandığı siyasi mücadele meydanına katılmış aklı başında sağcıların özellikle de genç olanları, hem alışılagelmiş siyasi bağlılıkların geçersiz olduğunun hem de arkasında güç olmayan fikirlerin işe yaramadığının artık farkındadır. Sağın bir resmi beyannameye ihtiyacı yoktur. Sağın sadece, dili tekrar kazanacak, kurumları ele geçirecek ve devleti doğru yola sevk edecek cesaret ile kararlılığa ihtiyacı vardır.
Bu yazı, bahsettiğim aktivizmin temel ilkelerini açıklayacak: Nerede başlayacağını, nasıl çalışacağını ve kazanmak için ne yapması gerektiğini. Bu eylem biçimi, geleneksel anlamda “muhafazakâr” değil. 18. yüzyıl ile 19. yüzyılın liberalizminden ibaret değil artık, sağcılar da dünyayı olduğu gibi ele almalı. O dünya da muhafazayı gerektirmediği gibi reformu hatta ihtilali gerektirmektedir.
Doğal hakları, kısıtlı devleti ve bireysel özgürlükleri terk etmek zorunda değiliz ama günümüz dünyası için anlamı olan ilkeler edinmeliyiz. Eski kuşak muhafazakârlar gibi balo salonlarında veya kulüplerde yapmamalıyız bunu, çünkü orada konuşulanlar tabanın açlığını doyuracak seviyeye hatta, karşılarına çıkacak cesarete sahip değil. Yeni kuşağın basmakalıp laflara karnı tok. Anayasal rejimin yerini almış; kapalı kapılar ardında hareket eden; psikolojik, kültürel ve kurumsal olarak her yere sızmış müesses nizamı alt etme hedefiyle vites arttırmak için yeni stratejiler arıyor.
Hareket daha çok genç. Fakat “çeşitlilik ve kapsayıcılık” gibi sıkıcı, üstü kapalı bir dünyadan daha fazlasını arzulama erdemine sahip; prosedürsel işlerin ötesine geçen ve daha yüksek ilkelere işaret eden bir siyasi vizyonu yeniden tesis etme hırsına sahip.
Evvela neyin işe yaramadığını açıkça söylemeliyiz. Müesses nizamın muhafazakârları son elli yıldır, ucuz tavizler ve uzlaşmacılık uğruna cumhuriyetçi özyönetim, ortak ahlaki standartlar, eudaimonia (saadet) arayışı veya insan ongunlaşması gibi Batı'yı Batı yapan siyaset geleneğini ucuz ikamelere terk etti.
Bu ikamelerden ilki, kendi kendine hizmet eden tarafsızlık söylencesidir. Özgürlükçü bir çizgiyi takip eden muhafazakâr kuruluş, hükümetin, devlet üniversitelerinin ve devlet okullarının siyasi ideallere yaklaşımlarında "tarafsız" olmaları gerektiğini savunmuştur. Ancak hiçbir kurum tarafsız olamaz –sadece tarafsızlığı hedefleyen herhangi bir kurumsal otorite, ideoloji dayatmaya daha kararlı bir grup tarafından derhal ele geçirilecektir. Gerçekte, devlet üniversiteleri, devlet okulları ve diğer kültürel kurumlar uzun zamandır Solun hakimiyeti altındadır. Muhafazakâr fikirler ve değerler bastırılmış, muhafazakâr düşünürlere zulmedilmiş ve muhafazakâr kurum tarafsızlığa yönelik güçsüz çağrılarla kendini kandırmıştır.
"Gerçekler duygularınızı umursamaz" şeklindeki popüler slogan da benzer sorunlara işaret etmektedir. Gerçekte duygular neredeyse her zaman gerçeklerin önüne geçer. Akıl tutkuların kölesidir. Siyasi yaşam anlatı, duygu, skandal, öfke, umut ve inançla –akıl tarafından yönlendirilebilen ama asla yok edilemeyen irrasyonel ya da en azından sübrasyonel duygularla– hareket eder. Sosyolog Max Weber'in bir asırdan daha uzun bir süre önce ortaya koyduğu gibi, siyaset yalnızca gerçekler üzerinden yürümez ve yürüyemez. Siyaset değerlere bağlıdır ve muhakeme gerektirir; siyasi hayat faydacı bir denklem değildir ve öyle olmasını da istemeyiz.
Son olarak muhafazakârlar, "fikirler pazarı" ile "görünmez el"in kültürel ve siyasi sorunları organik olarak düzelteceği inancına başvurmuştur. Ancak kültürün oluşumu araba üretimi gibi ilerlemediği gibi aynı şekilde düşünülemez. Değerlerin aktarılmasında kullanılan başlıca vektörler –devlet okulu, devlet üniversitesi ve devletin ta kendisi– birer pazar yeri değildir. Bunlar devlet tarafından işletilen tekellerdir. Gerçekte, kültürü hareket ettiren el "görünmez bir el" değil, kadife kaplı demir bir eldir, yani siyasi güçtür.
Bu söylencelerin benimsenmesi sağı etkisiz hale getirmiş, sol hegemonyanın statükosuna karşı çıkmak yerine onu pekiştirmiştir. Radikal Sol, kurumlar aracılığıyla acımasızca ilerlemekte, Sağ ise "tarafsızlık" adı altında her tecavüzü uysalca onaylamaktadır. Bu dinamiğin yol açtığı sosyal ve kültürel yıkım göz önüne alındığında, bunu kırmak sadece bir tercih meselesi değil, aciliyet meselesidir. Bunu yapmak için yeni bir yaklaşım gereklidir.
***
Yeni Sağ aktivizmi çabalarını üç alana odaklamalıdır: dil, kurumlar ve amaçlar.
İncil'de belirtildiği gibi, başlangıçta Söz vardı –bu siyaset için de geçerlidir. Modern siyasi hareketler her zaman yazı ile başlamıştır: broşürler, manifestolar ve diğer yayınlar. Yeni Sağ bu konuda şimdiden büyük bir yenilik yaratmış ve giderek büyüyen bir yayın, podcast, edebiyat ve görsel sanatlar ağına yayılmıştır. Mesele sadece "genel kültür" meselesi olarak büyük anlatıyı şekillendirmek değil, aynı zamanda siyasi söyleme doğrudan bireysel meseleler üzerinden saldırmaktır, başka bir deyişle agitprop1 yapmaktır.
Agitprop hakikati feda etmek değil, hakikati zafere doğru yönlendirmek anlamına gelir. Siyaseti "dil oyunlarına" indirgeyen postmodern teorisyenler durumu abartmış olabilirler, ancak bir açıdan haklıydılar: dil, insan kültürünün etkin unsurudur. Dili değiştirmek toplumu değiştirmek demektir: hukukta, sanatta, retorikte ya da genel konuşmada. Sağ, dilin kötüye kullanılması yoluyla iktidarın kötüye kullanılmasını sağlayan rejimin örtülü kurallarının üstesinden gelmek için yeni bir kelime dağarcığı inşa etmelidir. Önemli olan, çağdaş ideolojik dili, net ilkelere işaret eden yeni, ikna edici bir dille değiştirmektir.
Dilden itibaren daha uzun bir meşrulaştırma süreci başlar. Bir hareket, söylemde yer edinerek, söyleminin toplumun seçkinleri tarafından benimsenmesiyle ve nihayetinde söyleminin kanun haline getirilmesiyle meşruiyet kazanır. Tartışmayı kazan, seçkinleri kazan ve rejimi kazan –broşürden iktidara giden yolun izini süren formül budur.
Kurumlar sözün ete kemiğe büründüğü yerdir. Söylemi şekillendiren kişiler, kendilerinin üzerinde devlet adamlarının, yani yöneten, yasayan ve yöneten pratik işlerin adamlarının durduğunu anlamalıdır. Aktivist, edebiyat değil siyaset yaptığını unutmamalı ve entelektüel saflık arzusunu kurumsal gerçeklikle dengelemelidir. İsteklerine genellikle düşmanca yaklaşan ve herhangi bir değişime direnç gösteren bir ortamda dilini meşrulaştırmak için çalışmalıdır. Zaman zaman radikalizmini saygınlık maskesi altında gizlemek zorunda kalır.
Nihayetinde, siyaset pratik devlet adamlığı işidir. Soyut ilkelere başvurarak bu gerçeği görmezden gelenler her zaman etkinliklerini sınırlandırırlar. Thomas Paine Amerikan Krizi'ni yazdığında, İngiliz askerlerinin nefesini ensesinde hissediyordu. Devrimin düşmanları savaş alanında yenmesi gerektiğini anladı ve bunu yapabilecek tek kişi olarak General Washington'a baktı.
Günümüzde bazı muhafazakârlar, devleti yönetmenin yerine "bireysel haklar" ve "sınırlı hükümet" iddiasında bulunmanın yeterli olduğuna inanıyor. Ben de bireysel hakları ve sınırlı hükümeti destekliyorum, ancak belirleyici siyasi soru bu hakların güvence altına alınmasıyla ilgilidir. Bunu kim yapacak? Hatta sınırlı olsa bile, hükümetin uygun rolü nedir? Nihayetinde söz konusu olan meseleler bunlardır.
İnsanların yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı gibi doğal haklarını güvence altına almak için topluma girdikleri ve hükümeti kurdukları konusunda Locke ile hemfikir olabiliriz. Ancak yirminci yüzyıl bu sistemi bozdu: devlet, toplumu kendi suretinde yeniden şekillendirme projesine girişti. Muhafazakârlar yüz yıl boyunca devletin büyüklüğünü azaltmaya çalıştılar ve başarısız oldular: GSYİH'nın yüzdesi olarak Amerikan devleti bugün Çin Komünist devletinden daha büyüktür ve gidişatı tersine çevirecek hiçbir işaret yoktur. On dokuzuncu yüzyıl liberalizmi ölmüştür ve geri getirilemez.
Aktivist, statüko gerçeği ile yüzleşmelidir: bugün kamusal ve özel hayatı şekillendiren kurumlar öngörülebilir gelecekte de var olacaktır. Tek soru, onları kimin ve hangi değerler dizisinin yöneteceğidir. Yeni Sağ, "Biz yöneteceğiz ve kendi değerlerimizle yöneteceğiz," diyecek özgüveni kendinde bulmalıdır.
Muhafazakârlar artık düşmanlarının kurumlarının bekçileri ya da "heterodoks" duruşu benimseyerek solcu meslektaşlarına yerleşik hegemonyayı bozmak gibi bir arzuları olmadığının sinyalini veren aylaklar olarak hizmet etmekle yetinemezler. Bunun yerine, Yeni Sağ'ın broşür siyasetinden kurumların yönetimine geçmesi gerekmektedir.
Mevcut liderliği işe almalı, yeniden ele geçirmeli ve değiştirmeliyiz. İdeolojik güç dengesini değiştirmek için yeterli ölçekte ve standartta bilgi ve kültür üretmeliyiz. Muhafazakâr düşünce gettodan çıkıp ana akıma girmelidir. Her olumlu habere karşılık yüz olumsuz haberin yer aldığı sürekli bir medya yaylım ateşine de direnebilmeli, hatta belki de bunu kucaklayabilmeliyiz. Başka bir deyişle, zafer peşinde koşarken yıkımı göze almalıyız.
***
Neden birileri bu riskleri benimsesin ki? Şöhret, intikam ve güç, geçmişte siyasi yaşamda güçlü motivasyonlar olmuştur, bugün de güçlü olmaya devam etmektedirler. Ancak politikanın nihai vaadini gerçekleştirmek için daha yüksek bir şey de olmalıdır, yani bir telos.
Amaçların dili Amerikan yaşamından neredeyse kaybolmuştur ve bu kayboluş Yeni Sağ için en büyük fırsatı sunmaktadır. Dini bağlılığı nedeniyle Sağın hala amaçların diline erişimi vardır –Tanrı'nın dili ya da daha çağdaş biçimiyle "Doğa ve Doğa'nın Tanrısı". Benim inancıma göre amaçlar eninde sonunda araçlara galip gelecektir; insanlar hakikat, özgürlük ve mutluluk için ölecek ama verimlilik, çeşitlilik ve kapsayıcılık için ölmeyecektir.
Amerikan kurumsal yaşamındaki bozulmalara karşı koymanın en iyi yolu, kamuoyuna bu kurumların temel amacını hatırlatmak ve bu amacı iletmektir. Üniversitenin amacı nedir? Bir okulun amacı nedir? Hangi hükümet sistemi bizi insan mutluluğuna doğru yönlendirecektir? Bu sorular mevcut rejimde şüphe ve endişe uyandırıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Mutluluk fikri, doğru anlaşıldığında, devrimci olabilir.
Mevcut rejim refah programlarına, ideolojik üretime, ailelerin yeniden yapılandırılmasına ve psikoterapötik müdahaleye trilyonlar akıttı, ancak Amerikalılar her zamankinden daha mutsuz. Mutluluğu yeniden talep etmek –Aristoteles'in eudaimonia'sı, Jefferson'ın Bildirgesi– tüm postmodern ikilemlerimizi doğrudan keser. Rejimimiz neden var olduğu duygusunu tamamen yitirmiştir. Bu kutup yıldızını yeniden keşfedebilenler, başkalarını siyasi yaşamı sürdürmeye motive etmek için ihtiyaç duydukları her şeye sahip olacaklardır: karartılmış olsa da söndürülemeyecek bir motivasyon. Amerikan yaşamının dilini, kurumlarını ve amaçlarını yeniden ele geçirmek gibi büyük bir süreci başlatmış olacaklardır.
Zamanımızın en önemli erdemi cesarettir. Amerika'da kültürün ele geçirilmesine karşı çok sayıda homurdanma, endişe ve sessiz muhalefet var. Aktivist, insanları cesur yapamayacağını kabul etmelidir, ancak teşvik sistemini değiştirebilir, böylece sessiz muhalefette bulunanlar –açıkça söylemek gerekirse korkaklar– farklı kararlar alırlar. Aktivist, zaferin kaçınılmaz hüsranını kabul etmelidir: güvenli hale geldikten sonra onun pozisyonlarını benimseyenler olacaktır. Bu, bazen sadece en yakın yurttaşlarının anlayacağı cesaretin bedelidir.
Bu yeterli olmalı. Her Paine, Washington ve Jefferson için, mücadele için mürekkep ve kan döken yüzlerce isimsiz adam vardır. Günümüzde Sağ, yakında bir seçimle karşı karşıya kalacaktır: mevcut rejime boyun eğmek, kurucuların vizyonunu yeniden canlandırmak ya da bilinmeyen bir düzene doğru ilerlemek. Benim bağlılığım, kurtarabildiğimiz kadarıyla eski araçlara ve eski amaçlara yöneliktir. Bunun için kardeşlik ruhu, fedakârlık, cesaret ve özveri gerekecektir. Savaş başladıkça öğrenecek ve uyum sağlayacağız. Ancak net olan bir şey var: mücadele burada.
Yazar:
Çevirmen: Fahri Sağyürek
Yazının orjinali: The New Right Activism (Substack) // The New Right Activism (IM-1776)
Agitation (ajitasyon) ve propaganda kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir sözcüktür.