Üç Tarz-ı Siyaset: Kamboçya
Soğuk Savaş, her bireyin siyaseten kendini konumlandırması sonucu hem ilgi duyduğu hem de tarafgir tavrını sürdürdüğü popüler bir mecra. Sunduğu yelpaze içerisinde en radikal hiziplerden birini lügatımızda “Kızıl Kimerler” olarak da tanınan Kamboçya Komünist Partisi, nam-ı diğer Khmer Rouge teşkil etmiştir. Sadece birkaç yıl süren iktidarına karşın doğurduğu sonuçlarla en büyük ibret vesikasını yaratmış bu oluşum, hiç şüphesiz yakından tanınmayı ve daha net anlaşılmayı hak etmektedir.
Bu yazının amacı temelde Sangkum ve Khmer Rouge üzerinden Kamboçya ve Kamboçya üzerinden de Türkiye’deki merkezci siyasetin yorumlanması ve ABD tesirinin dönemsel yankılarını irdelemektir. Geçmişi irdeleme bakımından kolonyal devir, hele ki Angkor uygarlığına kadar süreci dayandırma gereği duymadım.
Bağımsızlık, Norodom Sihanouk ve Sangkum Reastr Niyum
Fransızlar beni kral yaptığında ben minnettar kalmayı sürdürdüm. Fakat bağımsızlığın Angkor diyarına geri verilmesi için Fransızları zorlamaya çabalamak mecburiyetindeydim. Biz bir zamanlar büyük bir ulustuk ve Fransa bizim iyi bir dostumuz olabilirdi lâkin bizi (yeniden) kolonisi yapmamalıydı. –Norodom Sihanouk, 1969
Norodom Sihanouk henüz 18 yaşındayken tahta çıkartıldığında kendisinin çok korktuğunu ve ağladığını söyler. Zamanla sorumluluğun omuzlarına yüklediği baskıyla başa çıkmayı öğrenmiş ve diplomatik manevralarıyla Kamboçya’nın bağımsızlığını meşru hale getirmiştir. Fransızların tayin ettiği son “kukla hükümdar”, ummadık taş misali ülkedeki hakimiyetlerinin sonunu getirir.
Kamboçya örneği aynı zamanda bize bir koloninin veya azınlık unsurunun hegemonlarına ne kadar minnettar olursa olsun bağımsızlık ideasına yöneleceğini gösteriyor. Ulus bilincine kavuşmuş her etnisite kendi kaderini tayin etme hakkını er ya da geç talep ediyor.
Öte yandan bağımsızlık, Sihanouk için henüz yeni bir başlangıçtı. Sivil siyasete atılmak için tahtını babası Norodom Suramarit’e devrettikten sonra Sangkum Reastr Niyum’u (Halkçı Sosyalist Komünite Partisi) kurdu ve ilk seçimlerde başbakan olmakla kalmayıp, meclisteki tüm sandalyeleri kazandı.
Bence onlar (Fransızlar) yanlış bir izlenime kapıldı. Dediler ki prens çok genç ve kişiliği kadınlara, müziğe ve biniciliğe düşkün. Oysa ki bağımsızlığı kazanmayı epeydir düşünüyordu. Fransız mareşal onun çılgın, fakat dahi bir çılgın olduğunu söyledi. Bu genç prens krallığına ilişkin vizyon sahibiydi. –Prens Norodom Sirivudh
Sihanouk kendini zevklerinden alıkoymamasına rağmen ülkeyi kalkındırmaya itecek birçok vasfı da bünyesinde barındırıyordu. Enerjik, son derece özgüvenli ve kararlı bir yapıya sahipti. Kamboçya’nın inşasına gösterdiği özen kendisine verdiği önemden farksızdı. Gecenin üçünde bile hükümeti toplantıya çağırabiliyordu. Nitekim hatıratında bu durumu “Ben Kamboçya’yım, Kamboçya da ben,” şeklinde ifade edecekti.
Sihanouk’un bestelediği ve Rundfunk-Tanzorchester Leipzig’in icrasını gerçekleştirdiği albümü
Bağımsız Kamboçya’nın Sihanouk güdümünde sanayileşme hikayesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarını anımsatan bir güzergahta seyreder. Şeker, tekstil, kâğıt, cam, çimento fabrikaları tesis edilir. Enerji ihtiyacının temini için de petrol rafinerisi ve hidroelektrik santraller kurulur. Bunları havalimanları, köprü vb. ulaşım yatırımları izler. 1968 yılına dek Kamboçya’da açılan fabrika sayısı 3728'dir.
Doğrusu Sihanouk bu yatırımlar için gerekli sermayeyi ülkesinin özkaynaklarında bulmaz. Daha ziyade mali yardımlarla bayındırlık hamleleri gerçekleştirilir. Örneğin Kimer-Sovyet Dostluk Hastanesi bunlardan biridir.
Tek bir kişi başlı başına yolsuzlukla başa çıkamaz. Sizden (bakanlar) istediğim iki kamu hizmeti asla yolsuzluğa bulaşmamalı; milli eğitim ve sağlık hizmetleri. –Norodom Sihanouk, 1962
1930'lu yıllara kadar Kimerce basılı kitabın olmadığı, 1935'te lise mezunu yalnızca dört kişinin bulunduğu Kamboçya, eğitim yönünden çok gerideydi. Sihanouk’un bizzat kendisi Saigon’da lise eğitimi almıştı. Budist pagodalarda temel düzeyde eğitim görmek genç erkekler için zorunluydu. Sonraları “Pol Pot” olarak tanınacak Saloth Sar da öğrencilik hayatına tapınakta başladığını ifade eder. Kadınlar için böyle bir olanak sunulmuyordu. Ne tesadüftür ki Kamboçya tarihinde diplomalı ilk kadın, Pol Pot’un ilk eşi Khieu Ponnary’dir.
Sihanouk ülkenin ihyasında en büyük önceliği tüm harcamaların beşte birini oluşturan eğitime ayırır. Bilhassa yüksek öğretim kurumlarının sayısı göze çarpmaktadır.
Her sistem iyi ve kötü niteliklere sahip ve biz mümkün mertebede iyi yanlarını almaya çalışıyoruz. Komünizm biraz idealistik ve insanların bireysel şahsiyetlerini dikkate almıyor. Kapitalizmde ise insanlar her birinin özgürlüğüne saygı duruyor. Bizim sistemimiz, Budist Sosyalizmi özünde bu ikisinin birleşimi ve onu ülkemiz için elverişli getiren hali. –Kamboçyalı bir öğrencinin röportajından, 1969
“Kimer Sosyalizmi” olarak da adlandırılan Budist Sosyalizmi, Sihanouk’un eğitim seferberliği sonucu genç nesillere endoktrine etmek istediği milli ve halkçı bir anlayıştı.
Sosyalizmden kastım toplumsal vicdana sahip olmalıyız ve herkesi kabiliyetleri doğrultusunda daha iyi bir noktaya gelmesi için fırsat tanımalıyız. Rejimimizin dini bir çağrışımı da var. Komünistler Marksizm olmadan sosyalizm olamayacağını söyler. Saçmalık! –Norodom Sihanouk, 1968
Milli Eğitim, tabiatı gereği milliyetçi, eşitlikçi ve sosyalisttir. Pek tabii ülke menfaati açısından da nitelikli mezun vermeye büyük derecede ehemmiyet gösterir. Kamboçya’da gördüğümüz tedrisat atılımlarının (o zamanki adıyla Kimerizasyon) benzerini nasıl ki Türkiye’de görebiliyorsak onlar gibi birer bağımsız cumhuriyet nüvesi kazanmış Tanzanya’da veya Kamerun’da da görmek mümkün.
Burs alıp Fransa’da eğitim gören tüm öğrencilerin %90–95'i geri geldi. O vakitler hissiyatları ülkelerine hizmet etmekti (ve öğrenciler) döndüklerinde kamu ya da özel tüm sektörlerde iş sahibi oldular. –Prens Sisowath Thomico, 2022
Buna karşın verilen mezun sayısındaki ani artışa nitelikli istihdamın verdiği kısır yanıtlar, kitlenin sorgulayıcı ve serbestiyet gözeten mizacı nedeniyle kuvvetli bir muhalefet doğrurur. Etiyopya’da son imparator Haile Selasie’yi tahtından eden ve General Mengistu’nun kızıl terörüne kucak açan yolun taşlarını bu muhalif damar döşemişti. Rodezya ve Güney Afrika’da yine bu kalifiye istihdam darboğazının Afrika yerlisi çoğunluğu küme dışı bırakması, Avrupa kökenlilerin inşa ettiği rejimleri dinamitlemiştir.
Kamboçya’da özel sektöre hükmeden tabaka ticari ekspertizi evvelki kuşaklara dayanan Sino-Kimer ve yerli-yabancı diğer Çinlilerdi. Çinlilerin gözünde ülke o denli bereketli bir yatırım sahasıydı ki “Kamboçya kadar zengin” tabirini üretmişlerdi. 1965'te henüz bağımsızlığını elde etmiş Singapur’un başbakanı Lee Kuan Yew resmi ziyaretini gerçekleştirdiğinde Phnom Penh’in cazibesine atıfta bulunarak “Singapur’u da bir gün böyle görmek istediğini,” dile getirmiştir.
Asya’daki diğer ülkelerle kıyaslandığında, bizde yaşam sevinci (joie de vivre) var. Halkım geçmişte bunu net fark edemedi; yani ulusal inşadaki menfaati. Bazı insanlar tembel insanlar olduğumuzu söyler ki bu yüzden ben bir örnek teşkil etmeye gayret gösterdim ve başardım da. Biz komünistler gibi (ölesiye) çalışmıyoruz bizim çalışma esasımız gönüllü olmak. Gördüğünüz üzere biz bir aileyiz ve onlar her zaman bana yakın. –Norodom Sihanouk, 1969
Aynı zamanda bir Devaraja, yani Tanrı-Kral statüsündeki Prens Sihanouk taşra ile samimiyetini Karma’ya doğru yönde tesir edecek icraatlar ile muhafaza ediyordu. Tabana indirgemeci kalkınma hareketinden bir hayli memnun ve toprağını işleyen köylüler adına şikayetçi olunacak pek bir sorun bulunmamaktaydı. Pol Pot hakeza Sihanouk devrinde “toprak ağalığı sorunu” olmadığını vurgulamıştır.
Bu noktada Türkiye’ye bir not düşmek gerek. Şükrü Saraçoğlu’nun başbakanlığı döneminde meclisten geçirilen Varlık Vergisi ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi egaliteryen yasal nizamnameler, her ne kadar Demokrat Parti iktidarını doğurmuş olsa da komünizmin kırsalda zemin kazanmasını frenlemiştir. 1950'de yasama ve yürütme erklerinin kime geçtiği kadar, kime geçmediği de mühimdir.
Milli Şef, kurucu parti CHP’nin hizbini “ortanın solu” şeklinde betimlemiş olmasına rağmen, radikal solun asla güç kazanmaması hususunda Halaskâr Gazi Atatürk’le mutabıktı. Muhtemeldir ki o devirde seçimlerden TİP’in yahut muadili bir radikal sol partinin galip çıkması kesin müdahaleyle sonuçlanırdı.
Bunun dışında Türkiye’nin sol öncüleri arasında “dağa çıkan” figürler bulunmasına karşın bu girişimlerin kısa soluklu olmaktan öteye gitmemiş olması da yerine göre şans sayılabilir. Şayet vaktiyle kırsala tutunabilmiş ve köylüyü kazanabilmiş bir örgütlenmeden söz etseydik belki de ABD’nin sortilerinden Türk köylüsü de payına düşeni alabilirdi.
Kamboçya’ya yeniden dönecek olursak, Norodom Sihanouk’un 1955'teki ezici seçim zaferi sonrası vaziyetin komünistler açısından umutsuzluğunu ifade eden Sieu Heng, Sangkum saflarına geçmekle kalmayıp iktidarın sağ kanadını temsil eden devrin Savunma Bakanı Lon Nol’e Khmer Issarak mensuplarının yerini ihbar etmiş ve böylece radikal solun %90'ını etkisiz hale getirmesine yol açmıştır.
Sieu Heng, Sihanouk’un taktığı lakabıyla Khmer Rouge’da hiyerarşinin iki numaralı ismi Nuon Chea’nın amcasıdır. Eğer ki ihaneti olmasaydı Pol Pot yerine en tepede kendisi yer alacaktı. Bazıları daha farklı bir Demokratik Kampuçya tablosuyla karşılacağını öne sürse de DK’nın Vietnam’la savaşa girmesi yahut siyasi mahkumların infazı meselesinde benzer sonuçlarla karşılaşılırdı düşüncesindeyim. Hatta bir röportajında Nuon Chea, Pol Pot tarafından “yumuşak davranmamakla” eleştiri aldığını ifade etmiştir.
Khmer Rouge’un tepesinde yer almadan önce Sihanouk’un kabinesinde Ticaret Bakanlığı görevini yürütmüş ve sonraları Demokratik Kampuçya’nın ekonomik planlamasında imza sahibi bir isim daha vardı: Khieu Samphan. Hu Nim, Hou Youn ve Samphan “merkezci” (daha ziyade kapsayıcı) Sangkum’da politik teraziyi soldan dengeleyen isimlerdendi. 1959'da rejim tertibiyle halkın önünde küçük düşürülmesine rağmen birkaç yıl sonra bizzat Sihanouk seçilmesini sağlıyor. Asla rüşvet almaması ve lüksten sakınması sonucu “Bay Temiz” namıyla popülerleşmesine rağmen, şartların Sihanouk’u yeniden ABD’ye dümen kırmaya itmesiyle 1968'de kırsala firar etmiş. Firari Samphan, Nim ve Youn troykasına “Üç Hayalet” lakabı yakıştırılmış.
Komünist değilim ancak görünen o ki Ho Chi Minh imrenmeye değer biri. Mao Zedong ve Zhou Enlai de öyle. –Norodom Sihanouk, 1969
Sihanouk’un neden kendini ABD’den soyutladığının ve sonra yeniden mecbur kaldığının nedenlerine gelelim. Bunun ilki daha 1956 yılında ABD Elçiliğinin parlamento üzerindeki nüfuzunun boyutlarını fark etmiş olması. O dönemin elçisi Robert McClintock, Sihanouk’u “kirli pis sıçan” şeklinde betimliyordu.
1958'de Güney Vietnam’ın ülkeye kuzeydoğudan sızması ve çekilmeyişine, buna da ABD’nin kayıtsız kalmasına mukabil giderek hiddetleniyor. Sonrasında kendisine ABD’den ve Güney Vietnam’dan yöneltilmiş iki komployu (biri “Bangkok Komplosu” olarak bilinir) 1959'da atlattığında Komünist Blok’a daha çok yakınlaşma ihtiyacı hissediyor. Tarihi sebeplerden ötürü Tayland ve Güney Vietnam’a (ABD’nin bölgedeki sıkı müttefikleri) mesafeli durmasının da bunda payı var.
1963'te Güney Vietnam başbakanı Ngo Diem Dinh’in ABD komplosuyla suikaste uğraması Sihanouk’un endişelerini hepten tırmandırıyor. İkinci Hindiçin Savaşı’nı komünistlerin kazanacağını fark eden Sihanouk, Kuzey Vietnam’la gizli anlaşma yapıyor. Ho Chi Minh Koridoru’nun Kamboçya içlerine doğru genişlemesine ve Vietkong’un konuşlanmasına göz yumması karşılığı, Kamboçya’nın toprak bütünlüğünün garantiye alınması sağlanıyor.
O dönem Kamboçya’nın komşularına karşı kendisini müdafaa edebileceği nitelikli bir ordusu yoktu. Pasifist-agraryan bir toplum olmaları bir yana, iktisadi kalkındırmanın feragat ettirip harcamaların ikinci planda bırakıldığı bir askeri kanat var. Bu durumun bir benzerini bağımsızlık sonrası yaralarını saran ve endüstrisini millileştirme gayretindeki Türkiye’de görmekteyiz.
TSK’nın o yıllarda köhneliğe terki, son kuşak subaylar arasında İnönü aleyhinde büyüyen bir hizip yaratmıştır. Harbiyeliler halk arasında “Gazozcu” yahut “Kapıcı” diye tanınacak sefalettedir. Buna bir de terfi krizi eklenmiştir ki Cemal Madanoğlu, o dönemki gerilimi “İnönü’den kopma noktasında hepimiz demokrattık,” şeklinde tarif eder. Bu nedenle 1950'deki seçimleri CHP kazanmış olsaydı İnönü’yü merkezine alan bir darbe yapılacağı ileri sürülür.
Bir diğer açıdan bizim için daha önemli husus, kurucu parti de olsanız ilk ekonomik bunalımda halkın sizi gözden çıkartabileceği gerçeği. İnönü bir darbeyle derdest edilmedi lakin Sihanouk o derece şanslı değildi ve bunun başlangıcı orduda kısıntıya gitmekle başladı.
Sihanouk’un Komünist Blokla dayanışma temalı müzik çalışması
1956'dan beri ülke siyasetine müdahalesine tepki olarak ABD’ye ayak diremeye başlayan “Kızıl Prens” Sihanouk, takvimler 1963'ü gösterdiğinde ABD’den askeri ve mali yardım almayı bırakır ve bu durum en çok modernleşme sancıları yaşayan orduyu ve personelini etkiler. Askeri bütçenin %30'u kırpılmıştır. Durumu kotarmak adına Lon Nol’u başbakan olarak atar. O yıl körüklenen fiyat artışları için suçladığı Khieu Samphan’ı istifa etmeye zorlar. İronik biçimde dış siyasette Çin ve Vietnam odaklı sola yönelim iç siyasette onu dönüşü olmayacak biçimde sağa iter.
(Not: Kızıl Prens namıyla tanınan –ve böyle anılmayı daha çok hak eden– bir diğer monark Laos Prensi Souphanouvong’tur.)
Şehirli ve eğitimli kesimin (Pannavoan) gözünde Sihanouk “Çin’in ve Mao’nun ayaklarına kapanmış” vaziyettedir. Sihanouk’un en azılı muhalifi milliyetçi (ve sonradan başbakan) Son Ngoc Thanh, rejimi “Komünistizasyon” ile suçlar. Ekim 1963'te Sangkum’a katılım çağrısına Sai Gon’dan verdiği yanıtta ülkeye dönmeye gerek duymadığını, esas mühim olanın ekonomide liberalleşme ve prensin tahtına çekilerek çoğulcu demokrasiyi işler hale kılması olduğunu belirtir. Milliyetçi tandanslara sahip burjuva Vietkong milislerinin kovulmasından yanadır. Doğrusu ordu içinde yaygın kanaat de bu yöndedir.
Sihanouk’un lise yıllarında yalnızca iki arkadaşı vardı ve bunlardan biri Çinli, diğeri Vietnamlıydı. Geçmişi bile aslında onun samimi hislerle bu iki millete sempati duyduğu anlamına gelmiyordu. Bir keresinde solcu mebuslardan Hu Nim’i “suratının Vietnamlılara ve Çinlilere benzediği” vurgusunu yaparak iki yüzlülükle suçlamıştı. Diplomatik arenada Zhou Enlai’yle “sıkı fıkı” görünen Sihanouk, içerideki Çinlilerle farklı bir hesaplaşmaya girecekti.
Ağacı yetiştiren köylü ama meyvesini yiyen şehirli –Hou Youn, 1964
Sino-Kimer ve Çinli tefecilerin köylüye sağladığı kredilerdeki ciddi faiz oranı bir sorun teşkil etmekteydi ve Sihanouk bu sorunu bankacılık ve ithalat-ihracat başta olmak üzere kilit finansal sektörleri kamulaştırma yoluyla gidermeye çalıştı. Kamusal yolsuzluk ve ticaretteki verimsizliğin sonucu ülke stagnasyona girdi. Toplumun tüm katmanlarının ekonomik buhrandan hoşnutsuz olmak için sebepleri bulunuyordu. Bu atmosferde girilen seçimden galip gelenler, ABD’nin mali bilançoda yeniden var olması arzusu ve gayretindeki sağ seçmendi.
1966 seçim sonuçları ilk kez Sihanouk’un mecliste mutlak belirleyici rol üstlenemediği bir tablo doğurur. Bu noktada siyasi arenadan kendisini kısmen çekip müzisyenliğe ve film yönetmenliğine vermiştir. Aynı zamanda büyük bir Elvis Presley hayranı olan Sihanouk’un bir caz grubu vardı. Sinemaya olan ilgisi ve merakı ise devasa boyuttadır. Hatta yurt dışı gezisini fırsat bilinip darbeyle yönetimden alıkonduğunda, çektiği filmlerin kayıtlarının hasarsız eline ulaşması için Gerald Ford’dan ricacı olmuştur. Ölümünden kısa süre önce dahi kısa bir film çekmiştir.
Türkiye-ABD ilişkilerinin Soğuk Savaş yıllarında had safhada gerildiği iki dönem bulunmaktaydı. Biri Türkiye’nin Kanlı Noel (1963) sonrası Kıbrıs’ta garantör statüsüne başvuracağını ilanı üzerine yollanan meşhur “Johnson Mektubu” ve diğeri Ecevit’in “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” sloganıyla haşhaş ekimini savunduğu, Attila Operasyonu arefesinde 1974'te gelen ambargo. İkisinin de çıkış noktası milli menfaatlerin gözetilmesi.
Johnson’ın mektubuna İnönü “Yeni bir dünya düzeni kurulur. Türkiye o düzende yerini bulur,” yanıtını vermişti. Takip eden yıllarda Türkiye yeni bir düzenin parçası olmadığı gibi, NATO’dan da ayrılmadı. Fakat 1975'te ABD üslerini kapattı. Biz yine İnönü’nün sözüne odaklanacak olursak, “yeni” vurgusu önemlidir. Çünkü bunu diyerek katılım niyetinin mevcut Doğu Bloku veya Bağlaşıksızlardan yana olmadığını da dolaylı ifade eder. İnönü komünizme ülkeyi teslim etmek istemiyordu. Türkiye’nin Üçüncü Dünyacılarla aynı safta olması Kıbrıs meselesini çözmek adına yetersiz kılardı.
Türkiye yeni bir düzenin üyesi olmadı yahut CENTO genişletilmedi. Müşterek sebeplerden ötürü ABD-Türkiye ortaklığı devam etti. İlerleyen yıllarda ABD, Küba Füze Krizi’ne karşı hamleyi Türkiye topraklarına nükleer başlık yerleştirerek verdi. Daha bağımsız bir Türkiye, söz konusu başlıkları İran’a yerleştirmeye zorlardı.
AET, günümüz adıyla AB’ye üyelik sürecinin ilk başlarında Türkiye’de muhalefetin katılıma diretme gerekçesi “Onlar ortak, biz pazar” şeklindeydi. Net haksız bir gerekçe olmamakla beraber, tenkitlerin yöneltilmesinde noksanlık bulunuyordu. Evet, Avrupalı sermayedar için Türkiye bir yatırım pazarıydı. Fakat ABD için de öyleydi. Dahası, ABD sadece yatırım yapmakla kalmıyor, kendi kültürünü de nüfuz ettirerek toplumsal başkalaşıma önayak oluyordu. Bireyin kendini gerçekleştirdiği bu dönüşüm Amerikan yaşam tarzına göre olduğu için de Türk sosyetesi adım adım Amerikanlaştı.
Günümüz devrinde, ibreler fena halde konsümerizme yönelmiştir. Bu şirazesizlik bir felakete doğru seyre yol açar ki, buna mukabil ahlaki davranışları yıpratır. Bu etik yoksunluğu bir krizin, bir şuur krizinin ortaya çıkışına açıklık getirir. Kriz büyüdükçe, anarşiye neden olur. –Peng Creo, 1969
Kendisi de bir ulus devlet olmasına karşın yapısal anlamda etnisite, ırk veya kültür bazlı diğer tüm ulus devletlerin baş düşmanı ABD’dir. Çünkü Amerikan olabilmenin şartı kendi ırkını ve folklorunu inkârdan geçer. Konsürmerizmi bir kez olsun benimsemiş bireyler, artık güdülenmişçesine daha çok kazanmayı arzular ve bunun sonucunda ya göç ederler ya da liberalizm adı altında içi boşaltılmış bir millet tasavvurunun propagandasını güderler.
Kamboçya’nın tahmin edileceği üzere en büyük ihraç kalemi pirinçti. Fakat ihraç payı zamanla düştü. Aslında düşen arz değil, kooperatif yoluyla satışlardı. Pirinç en yüksek fiyattan ve vergi payı olmaksızın Vietnam’a karaborsadan satılmaktaydı ve çiftçi açısından getirisi yüksekti. O yıl başbakanlığa getirilen Lon Nol, haklı olarak legal ihracatı ve ondan sağlanan vergiyi artırmayı hedefledi. Köylünün çok düşük fiyattan ürettiğini satmaya yanaşmaması, asker zoruyla baskılanmaya çalıştı. Komünist ajitasyonun da etkisiyle tepki Sumlaut’ta isyan boyutuna erişti. Ordu kanalıyla misilleme (işbirlikçi halkla beraber) başka ülkelerdeki “beyaz terör” dönemlerini aratmayacak kadar kanlı bastırılmıştı. Yollara sağlı-sollu dizilmiş, kamyonlar dolusu kafatasından söz edilmekteydi.
Sihanouk tüm bu süreç yaşanırken Fransa’da tedavi görmekteydi. Döndüğünde gelen raporların “Phnom Penh içerisindeki büyüklerin isyanı fitillediği” yönünde olması sonucu Sangkum içindeki tek tük kalmış sol görüşlü vekilleri Endonezya’daki komünist katliamıyla tehdit etmişti. Lon Nol’u işaret ederek “Burada da Sukharno olduğunu” ifade etmekteydi. Gerçekte terörize edilen vekillerin bir kabahati yoktu. Bunu başkentteki yapılanmanın başını çeken, sonradan vekillerin firarını sağlayan Nuon Chea organize etmişti. Lider kadronun gizlilik esasına olan saplantısı, o gün birkaç hayatı kurtardıysa da gelecekte büyük bir paranoya ve terör doğuracaktı.
Diğer yandan vekillerin kayıplara karışması ilk başta sol gençlik arasında öldürüldüğü izlenimi yarattı. Hatta Khieu Samphan ve diğerlerinin diri diri sülfrik asitle eritildiği veya dozerlere ezdirildiği söylentisini doğurdu. Bunun bir yaygın kanı alması, Sihanouk için sol ile arasında bağların temelli kopmasına yol açtı. Gözlerden uzak, korumaya alınan Samphan, gençlerin kalbinde “Aziz Şehit” mertebesine çıkartıldığından habersizdi.
Nuon Chea için 1967 Sumlaut ayaklanması bir milattı. Eninde sonunda Lon Nol ile hesaplaşacaklarını tahmin eden Chea, bir sonraki yıl toplu ayaklanma için şartların olgunlaştığına inanıyordu. Pol Pot’un deyimiyle “kaba ellerle” başlatılacak olan isyan ve ardındaki iç savaş kapıdaydı.
Sihanouk için tablo karamsardı. Çin ve Vietnam’ın statükoyu bozup Khmer Rouge’a yöneldiğinden şüphelendi. Halbuki bu iki ülke, özellikle Vietnam, Kamboçyalı komünistlerin katiyen ayaklanmaya kalkışmamalarını devamlı öğütlüyordu. Bu tavrı çoktandır küçümseyici bulan Pol Pot ve lider kadronun kalanı, kendilerine yeniyetme muamelesi çekip akıl veren Vietkong’a bilenmeye başladı.
Sihanouk’a tekrar dönmek gerekirse, ayaklanmanın başlangıcına günler kala J.F. Kennedy’nin eşini ağırladı. Ülkede ABD elçisi olmadığından, görevi üstlenmek ona kalmıştı. Bayan Kennedy, turistik geziden memnundu ancak bir zamanlar eşinin ölmesini “takdir-i ilahi” olarak yorumlamış Sihanouk’un, bir caddeye rahmetli başkanın adını vermesini samimi bulmamaktaydı. Neyse ki gündem başlıkları ve müzakereler farklı kişilerle ele alınıp yürütülmekteydi.
ABD’nin çoktandır Vietkong üslerinin varlığını bilmesini o yıla kadar yalanlayan Sihanouk, bu defa inkâr etmedi. Chester Bowles’un talebi netti: Üslerin derhal imhası. Tavize yanaşan Sihanouk, ABD’nin Kamboçya sınırındaki hareketliliklere “sıkı takip yapabileceğini” söylerken, üsleri (ve çevre köyleri) hedef alan hava harekâtına karşı olduğunu belirtir. ABD bildiğini okur. Sihanouk bombardımanları protesto etse de çabaları fayda etmez.
Ona tanınan sürede sona yaklaşılır. Sihanouk’a yeniden taraf değiştirme fırsatını ABD sunmak istemez. 1970 yılı Moskova ve Pekin’de temaslarda bulunduğu esnada ülkede idareyi Lon Nol ve ona darbe için telkinde bulunan Prens Sirik Matak devralır.
Darbe, Lon Nol ve Kimer Cumhuriyeti
Altmışlı yıllarda Kamboçya’nın en ünlü astrologu, Lon Nol’e onun devletin başına geçmesi ve komünizm tehdidine karşı Budizmin kurtarıcısı olmak zorunda olduğunu söylemiş. O da kehaneti başa geçmek biçiminde yorumlamış. –Norodom Sihanouk, 1981
9 Ekim 1970'te meclisin oybirliğiyle aldığı karar sonucu ilan edilen Kimer Cumhuriyeti, Sihanouk ve partisi Sangkum döneminde ters giden yahut onlara ters gelen durumları düzeltmeye koyuldu ve bunların başında Vietkong’un varlığı geliyordu. Vietnamlıların ülkenin güneyindeki varlık sebebiyse Ho Chi Minh güzergahının Sai Gon’a uzanan en uç noktasının Kamboçya’dan geçmesiydi. Yalnızca 32 bin aktif askeri personele sahip ve hiç savaş tecrübesi bulunmayan ordusuyla Sihanouk, müdahale etmektense Vietkong’a lojistik desteği artırmıştı.
Ancak ordunun farklı fikirleri vardı. ABD ve Güney Vietnam’ın desteğiyle üstesinden gelebileceklerini düşünüp “işgalci” Vietkong’u topraklarından atacaklarına inanıyorlardı. Darbenin bir ay sonrasında (Nisan 1970) Mekong nehrinden 800 Kamboçya yerlisi Kinh (Vietnamlı) cesedinin sürüklendiği aktarılmıştır. Bu kişiler Vietnam’daki savaştan kaçmış ya da Fransızların daha sıkı çalıştıkları için koloni döneminde yerleştirdiği bireylerden oluşmaktaydı. Bu iskân faaliyeti öylesine yoğundu ki 1950’li yılların başlarında Kimer nüfusu Phnom Penh’te azınlıktı.
Vietkong’u yurttan atmak için öncelikle caydırıcı bir mevcuda ulaşılması gerekti. Bunun bütçe ve hava desteği ABD yardımıyla sağlandı. Seferberlik içinse tepkili ve şehirli nüfus kara kuvvetlerini süratle 300-350 bin arasına “çıkardı”. Akabinde Prens Sirik Matak Kuzey Vietnam’a üsleri boşaltmak için 72 saat süre tanıdı. Ancak karşılık bulmadı ve Chenla Harekâtı başladı.
Karikatürize propagandaları aratmayacak trajikomik bir halde Pepsi kamyonları ile cepheye taşınan birlikler deneyimli gerillaya karşı hiçbir “varlık” gösteremedi. Birkaç gün içerisinde Vietkong başkentin sadece 20 kilometre uzağındaki Saang’ı ele geçirdi. Fakat agresyonu ileriye taşımayıp Ho Chi Minh hattını sağlama almakla yetindi.
Ülke büyük ölçüde Lon Nol, kardeşi, birkaç kurmayı ve Amerikan Elçiliği tarafından yönetilmekteydi. –Revival: The Cambodian Agony, 1987
Laos, Güney Vietnam ve Kamboçya ordularında gözlemlenen ortak defekt, üçünün de dibine kadar yolsuzluğa batmasıydı. Ani sermaye girişi, insanların zamanla rüşdünü ispatladığı liyakat esasını bozmakla kalmıyor, disiplini ve fedakârlığı yok eden materyalist bir virüs gibi ferdi ve içtimai bünyeleri tahrip ediyordu. Subaylar, ödenek devşirmek için “hayalet birlikleri” cepheye sevk ediyordu. Oysa ki gerçekte komuta edilen sayıda askerler bulunmamaktaydı. Generaller devrimci güçlere silah satışı yapacak kadar ahlaken dibe batmışlardı.
Hayalet ordular, aslında çarpışan askerlerin olmadığı anlamına gelmiyordu. Ancak ikmal yönüyle yetersiz bırakıldıkları gibi, deneyimsizlikleri sonucu Vietnamlılara karşı bir nevi kurban edilmekteydiler. Nihai stratejistleri Lon Nol savaş planları için falcılara danışıyordu. Faciadan sorumlu tuttuğu bir kısım kâhini tutuklamıştı.
Emperyalistler ve gericiler, ulus içinde düşmanlık ve anlaşmazlık yaratmak için komünizm ve milliyetçilik arasında aşılmaz bir uçurum varmış gibi konuşuyorlar. Ancak komünizm ve milliyetçilik, bir kişinin ülkesini ve ulusunu sevmesi gibi ortak bir arzuya sahiptir. Komünizme karşı olan şey genel olarak milliyetçilik değil, milliyetçilik kisvesi altında ulusun çıkarlarını bir avuç sömürücü sınıfın çıkarlarına tabi kılan burjuva milliyetçiliği, ulusal egoizm ve ulusal şovenizmdir. –Kim Jong-Il, 1997
Bu zaman zarfında Güney Vietnam askerleri, sınırdaki Kimer köylülerine karşı taşkınlıklar yapmaktaydı ve bu Kimer Ulusal Ordusu’na (FANK) olan öfkeyi katlamaktaydı. Lakin Khmer Rouge saflarını sıklaştıran gelişmeler, daha ziyade ABD bombardımanının ülke çapına yayılması ve sürgün Prens Sihanouk’un 1973'te gerillaya destek ziyaretinde bulunup radyodan katılım çağrısı yapmasıydı.
İyi niyetiniz için teşekkür ederim. Fakat hayatım boyunca önce Fransızlara, sonra Amerikalılara uşaklık ettim ve artık yeter. Bir de Çin’e uşaklık edemem. –Duong Van Minh, 1975
1950’li yıllardan beri Güney Vietnam’dan radyo ile yaptığı karşıt propagandalar yüzünden Sihanouk’un ABD karşıtlığına yönelmesinde pay sahibi Son Ngoc Tanh 1972’de başbakanlığa atandı. Khmer Issarak’ın KMT gibi ayrıştığı etapta sağ kanadı temsil eden Tanh bu yıllarda CIA ile temasa geçmişti. Budist ulemanın bir kısmının da sempatisini toplamış olması, etrafı keşişlerle sarılı Lon Nol için ideal bir yönetici adayıydı. Ancak çok geçmeden kendisi bombalı araç suikastından son anda kurtuldu. Bunu tertipleyen bizzat Lon Nol’un kardeşi Non’du. Diğer kardeşi Lon Non saraya yerleşmişti. Kumandanlar kendine villa yaptırırken tahsis edilmediği halde Mercedes-Benz araçlara sahip olmaktaydı.
Buradaki yönetici elitinin 1789 Fransası gibi sonunu felaket bekliyor. ABD’nin Kamboçya’ya gönderebildiği tüm B-52’lere rağmen hayatta kalamayacak. Tek yaptıkları şey zaman kazanmak, ama nereye kadar? Değişim yaklaşıyor ve bunu tesis edecek olanlar ne buradakiler ne de Sihanouk. Sadece ve sadece gerilla savaşının çetin koşullarından geçmiş olanlar yapacak. Onlar bu ülkeyi daha mutlu kılamaz. Fakat düşmanına silah ve erzak satıp da utanmayan bir toplum da hayatta kalamaz. Sihanouk Vietkong’a pirinç ve ilaç sattı ama en azından savaş yoktu. Şimdi bir ateşkes dahi olsa gelecek karanlık. Bu küçük ülke için gelecekte yalnızca gözyaşları ve anarşi görebiliyorum. –Phnom Penh sakini bir gözlemcinin NYT’a verdiği demeç, 1973
Satışa çıkmış teskere ve diplomalar, beyhude ölen askerlerin ailelerine bağlanan maaşlara el konulması, Çinli işletmecilerin haraca bağlanması, şehre sağlanan kısıtlı elektriğin yurt dışından müzik grubu getirten, sözde 20 dolarla geçinen generallerin işlettiği lokantalarla sınırlı tutulması ve sığınmacıların çöpten yemek ayıklaması gibi örnekler sağ kesimden haysiyetli insanları da tıpkı Sihanouk gibi Khmer Rouge ile bir noktada buluşturdu.
Budist din adamlarının şehri korumak için son çare etrafına helikopterlerden serptikleri tılsımlı tozlar da fayda etmedi ve 17 Nisan 1975'te başkent düştü. Lon Nol ve maiyetindeki 158 kişi, günler kala Eagle Pull Harekatı’yla tahliyle edildi.
Hemen her gece Lon Nol ile birlikte kaldım. Hawaii’deki her gün, oradaki tek kişiydim. Tepkisi mi? Lon Nol’un modu değişmedi. Bakışları aynıydı. Olduğundan daha üzgün görünmedi. Suratı farksızdı. Nedenini sorduğumda yanıtlamadı. –Chhang Song
Lon Nol eşi ve 1 milyon dolarlık “birikimiyle” kaçtığında, kardeşi Lon Non’u ve diğer bakanları kaderine terk etmişti. Khmer Rouge milisleri, geride bırakılanları Enformasyon Bakanlığı’na tahsis edilmiş tenis kortu ve yüzme havuzunun bulunduğu yerde toplayıp infaz etti. Prens Sirik Matak içlerinde kurtulabilecek tek kişiydi. Kaçmayı gururuna yediremedi ve elçiliğin teklifine şunları yazdı:
Sayın Ekselansları ve dostum,
Beni özgürlüğe taşıma yönünüzdeki teklifinizi içeren mektubunuz için samimiyetle teşekkür ederim. Ben, böylesi bir korkaklıkla (ülkemden) ayrılamam.
Sizin ve bilhassa azametli ülkeniz için, özgürlüğü seçmiş bu halkı terk edeceğinize bir an olsun inanmamıştım. Siz korumayı reddettiniz ve biz buna dair hiçbir şey yapamayız. Bizi bıraktınız ve dileğim odur ki siz ve ülkeniz göğün altında saadeti bulsun.
Ama şunu iyi bilmek gerek, eğer ki sevdiğim ülkemde olduğum yerde (infazı kast ederek) ölürsem, çok yazık olacak çünkü hepimiz doğduk ve bir gün öleceğiz. Hayatımda işlediğim yegâne hata size, Amerikalılara inanmaktı.
Ekselans ve sevgili ahbabım, benim sadık ve dostane dileklerimi lütfen kabul edin. Prens Sirik Matak.
İlginçtir, Sirik Matak’ın aklında Sihanouk’a suikast düzenlemek vardı ve onu bundan alıkoyan Lon Nol’du. Sirik Matak, Kamboçya’nın öteki hanedanı Sissowath’a mensuptu. Fransızların müdahalesi olmasa tahta geçmesi gereken kişiydi. Darbeden sonra da tahta geçemedi. Khmer Rouge onu şehrin alındığı gün öldürdü, ilerleyen yıllarda da hanedanın diğer yirmi üyesini.
Şehirde kısılıp kalanlardan biri de devrimin yıllar sonrasına ötelenmesine yol açan Sieu Heng’ti. Ağır hastalığına rağmen tutuklama ve infazı bizzat yeğeni Nuon Chea tarafından gerçekleştirildi.
Phnom Penh’in ele geçirilir geçirilmez tahliye edilmesi ve merkez bankasının imhası hiç şüphesiz vurucu bir imgeydi. Buradaki genel kanı tarımsal devrimin o gün başladığına yöneliktir. Oysa ki “tahliyenin” amacı kolektif bir proje için kolları sıvamak değil, “kaçakların” sistematik katliamına zemin hazırlamaktı.
İhtilal, Pol Pot ve Khmer Rouge
“Berrak kızıl kan
Anavatanımız Kampuçya’nın
Şehir ve ovalarını kaplayan
İşçi ve köylülerin aziz kanı
Kan, dinmeyen nefrete dönüşen”
–Pol Pot’un kaleme aldığı Demokratik Kampuçya Ulusal Marşı
Khmer Rouge’un ülkeye hard reset atmak düsturuyla 1975'i “Sıfır Yılı” ilan etmesini kendi açısından doğru kılan bir başka detay, öncesinin “Eksi Yıllar” olarak nitelendirmesinin daha isabetli olmasındandır. Khmer Rouge için vaziyet daha 1973'te bile karamsardı. ABD uçakları ülkeye o yıla kadar 500.000 ton bomba yağdırmıştı ve Kamboçya’nın başlıca üretim (ve bir zamanlar ihraç kaynağı) kaynağı pirinç için “elverişli” tarlaların yalnızca %12'sinde hasat yapılma olanağı vardı. Çiftlik hayvanlarının dörtte üçü bombardımanın yarattığı tahribatta telef olmuştu. Ülke çapındaki tüm altyapı ve ulaşım sistemi kullanılamaz hale gelmişti. Haziran 1975 tarihli USAID raporuna göre Phnom Penh’e sığınan nüfustan 1 milyonunun açlıktan ölmesi kaçınılmazdı. Oysa ki şehrin nüfusu 1962'de 400 bin civarıydı.
Bu yüzden başkente giren Khmer Rouge birliklerinin şehri tahliye etmek için öne sürdükleri başlıca bahanesi, şehrin ABD uçaklarınca bombalanmasının an meselesi olduğu ve “birkaç günlüğüne” kırsalda saklanmanın faydalı olacağı yönündeydi. Haftalar sonra geride kalan yalnızca fabrika işçileri, parti yetkilileri ve bir avuç garnizondan ibaretti.
Khmer Rouge için toplum sınıfsız olsa da iki tabakaya ayrılmaktaydı. Onlara başkent düşmeden önce katılan “Bazlılar” (Base people) ve ülkede tümüyle hakimiyet sağlandıktan sonra dahil olan “Yeniler” (New people). Son düşman mevzisi Pnomh Penh’ten tahliye edilenler yenilere mensuptu ve bunlar sık ormanlık alanların ıslahı için özellikle ülkenin kuzeydoğusuna dağıtıldı. Bu kişiler arasında şehir yaşantısına alışkın, savaşmayı göze alamamış, çoğu tahsil sahibi ve bazısı Lon Nol rejiminde görevli kimselerden oluşmaktaydı. Bunlar ya telef edilinceye kadar çalıştırıldı ya da ajanlık şüphesiyle toplu mezarlara gömüldü.
Khmer Rouge askerleri geldiğinde Deuxieme Bureau’da (Askeri İstihbarat) çalışıyordum. Babam Lon Nol’un emrinde albaydı. Beni akademisyenlerin olduğu bir kamyona bindirdiler. Prek Kdam’da (Phnom Penh’e 30 km uzakta) durduk. Sinema gösterisinin olacağını söyleyip çantaları kamyonda bırakmamızı istediler. Teker teker çağırdılar ve hepimizi kurşuna dizdiler. –Khem Chanta
Temelde Khmer Rouge’un içe dönük soykırımla amaçladığı şey, günümüzde farklı cenahlardan birçok radikal hizbin zaten tasarladığı, ülkesinde fazlalık veya sakıncalı gördüğü kitlelerin topyekûn imhasını gerçeğe dönüştürmekten ibaretti. Bu tarz bir aşırılığı sağ görüşlüler tahayyül etseler de demokratik platformda (ABD’nin tabiriyle “hür dünyada”) marjinalize edilmeleriyle asla hayata geçiremezler. Bunu Stalin, Mao veya Pol Pot gibi ABD’nin koyduğu kuralların dışında oynayabilenler gerçekleştirebilmiştir. Hatta onlar bile iktidarı sandıkta değil, silah zoruyla ele geçirmişlerdir.
Ben Pol Pot’a, yani Saloth Sar’a, Ieng Sary’e burs verdim. Onlar milliyetçiydi. Fransa’ya gittiklerinde ve burada hocalık, profesörlük yapmaları için eğitim aldıktan sonra Kamboçya’ya komünist olarak döndüler. Eskiden şunu derdim, eğer ki öğrencilerimin kızıl olmasını istemeseydim onları komünist ülkelere yollardım. O vakit yaşamın çok zor olduğunu görürlerdi. Fransız komünizminden Çin modeline yöneldiler ve Kültürel Devrim’den çok etkilendiler. –Norodom Sihanouk
Son Ngoc Tanh’ın iddia ettiğinin tam aksine Angkar, Sangkum devrinden bu yana toplumdaki “burjuvalaşmayı” (embourgouisement) kökünden ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Çareyi diğer fertleri de belirli bölgelere dağıtarak ve aileleri –çocuklar dahil– ayrıştırarak “köksüzleştirmekte” buldular. Nuon Chea’nın ifadesiyle nüfusun %90'ı işgücünü oluşturmak için yurdun dört bir yanında seferber edilmişti.
Sihanouk’un tabiriyle Khmer Rouge’un devrimi bir entelektüel, akademisyen hareketiydi. Fakat kendileri de bu grubun içinde olmalarına karşın “Amerikan ve Fransız sisteminde” yetişmiş eğitim kadrolarını yüksek öğretimden bütünüyle sildiler. CIA’nın eski 2 numarası Robert Amory, aparatları Son Ngoc Tanh’a ülkede en büyük desteğin “Fransızca konuşabilenler (entelektüel)” tarafından verilebileceğine inanmaktaydı. Bu kişilerin çoğu şehirli, yani devrimin “Yeniler” grubunda kalmış kimselerdi. Hepsine “parazit” gözüyle bakılmaktaydı ve oy verme haklarından mahrumdular. Pol Pot bu kişiler için “Sizi ne (hayatta) tutmak kazanç, ne de yitirmek kayıp” diyordu.
(Not: Demokratik Kampuçya’da tek seçim 1976'da gerçekleşmiştir)
Khmer Rouge, sola dönük güncel varsayımların çok ötesinde güçlü milliyetçi tandanslara sahiptir. Örneğin 1976'da bir Tunuslu diplomat Ieng Sary’i “Aşırı milliyetçiliğin vücut bulmuş hali” diye tanımlar. 1977'de Singapur’u ziyaret eden heyette yer alan Sary, burada Lee Kuan Yew’la tanışır. Lee Kuan Yew’a göre Sary, ondan kendisini “Milliyetçi agraryen devrimci” olarak görmesini ister.
Sary’nin meslektaşı, Fransa’dan dostu ve kayınbiraderi Saloth Sar’ın (Pol Pot), son röportajında öne sürülen soykırım iddialarına cevaben “Saf Kimer kanından” olmasını vurguladığı aktarılır. Khmer Rouge’un lider kadrosunu “devrimci bir öğretmen zümresi” şeklinde tanımlamaktan daha isabetli bir tanım gerekecekse bunun karşılığı amansız Vietnam düşmanlığıdır.
Khmer Rouge ülkedeki tüm Vietnamlı azınlığı, içlerinde Kimerlerle evli olanlar hariç, sürmüştür. Müslüman Chem azınlığı kovmayıp, İslami adetleri terk etmeleri için domuz besiciliği yapmaya ve gıda ihtiyaçlarını domuz etinden karşılamaya zorlamıştır. Lon Nol rejiminde işbirliği yapanlar yüzünden Budist rahipleri de “sınıf düşmanı” ilan edip dini yasaklamışlardır. Yine de devrimci jargonlarında sınıf bilinci tanımının yerini “Satyarama” tabiri karşılar.
Peki Pol Pot ve diğer alimler ne zaman kırsala çekilmeye başladı? Olayları 1963'te Sihanouk’un çok ilginç bir “deklarasyonu” fitiller. Tüm Kamboçya Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 24 üyesini “eş başbakan seçeceğini” beyan eder. Ormana fire vermeden kaçmayı başarsalar da gizlilik açısından aşırı tedbirli bir tavıra yönelirler. Öyle ki, Pol Pot’un gerçek kimliğini öz kardeşi Saloth Nhep, iskan edildiği komün yemekhanesinde öğrendiğinde sene 1979'du. CIA’nın Saloth Sar’ı net teşhis etmesi 1976'yı bulur.
Sır, sır olarak kaldığında savaşın yarısı kazanılmıştır. –Pol Pot
Partinin iki numarası Nuon Chea, konuk ettikleri Danimarkalı heyete “temel esasın işi gizlilikle yapmak olduğunu” aktarmıştır. Her ne kadar başarıya ulaşmalarında anahtar rolü gizlilik sağladıysa da, çökmelerinin başlıca sebebini de o teşkil etti. Çünkü aynı münzevi kuşkucu tavır, parti hiyeraşisindeki en kilit isimlerin dahi infaz edildiği bir ortam oluşturdu. Kimin infaz edileceğine ise Pol Pot karar verirken, eşinin o yıllardaki Vietnam paranoyası yerini şizofreniye bırakmaya başlamıştı.
Diğer tüm Komünist ülkelerin aksine, Khmer Rouge asla lider kadroların resimleri gösterilmezdi. Saloth Nhep, 1979'a kadar “Kardeş no.1” ile kast edilenin özünde biraderi Saloth Sar olduğunu öğrenememişti. Kültürel devrimin sağa sola dağıttığı ve ayrıştırdığı aileler arasında Pol Pot’un ailesi de bulunmaktaydı. Asayiş, adına “Angkar” (Teşkilat) dedikleri bir fenomen benzeri mantaliteyle yönetiliyordu. Her bir komün, teknik açıdan başı kesik tavuktan farksızdı.
Eğer bu kafada giderseniz, rejiminize üç yıl tanıyorum. Sonrasında yerle bir olacak. –Hou Yuon, 1974
Parti içi infaz söz konusu olduğunda Pol Pot’un Stalin’den hiç aşağı kalır yanı bulunmamaktaydı. Pol Pot’la görüşmeyi başarmış son yabancı muhabir Nate Thayer’in aktardığına göre partinin 1963 yılındaki en tepe 10 isminin altısı öldürülmüş. 1975'teki en üst düzey 8 ismin 3'ü, merkez komitedeki 22 üyenin 18'i ve 10 bölge liderinin 6'sı Vietnam askerlerinin 1979'da ülke içlerine girdiği döneme dek idam edilmişti. İnfaz edilenlerin itirafnamelerinin alınması işlemiyle bir kurum özel olarak ilgilenmekteydi.
Santebal-21, diğer adıyla Tuol Sleng eski bir liseden devşirme hapishaneydi. Gardiyanların bile uymakta zorlandığı karmaşık bir detayda kurallar bütünü vardı. 12 bin mahkûmun (bazı sayılara göre 14 bin) yerleştirildiği bu “yeniden eğitim” kurumundan sağ çıkabilen yalnızca 7 kişi oldu. Farklı cürümlerden suç giymiş kişilerin toplanmasına karşın parti içi infazın gerçekleştirildiği özel yer burasıydı.
Genç adama öğrencileri imrenirdi. O da hepsine adilane davranırdı. İçlerinde maddi güçlük çekenlere barınma imkanı sağlar, hatta ücretsiz özel ders verirdi. 45 yıldan uzun bir süre boyunca farklı yıllardan mezun talebeleri, onu nazik, hassas ve işinde titiz biri olarak hatırladı. Mütevazı, dakik ve özenliydi. –In the Shadows of Utopia Podcast, 2023
Kang Kek Iew, bilinen mahlasıyla Yoldaş Duch, son derece yoksul Çinli bir ailenin çocuğuydu. Gençliğinde yetersiz beslenme sorunlarıyla boğuşmuş olmasına rağmen matematikte ne denli iyi olduğunu ülke çapında kanıtlayabilmişti. Mezuniyeti sonrası artık idealist bir öğretmendi. Hepsini kendi gibi matematik öğretmeni olmaya heveslendirmeyi sürdürürken ansızın kayboldu.
Sonra bulundu. Hapse tıkıldı. Diğer mahkumların işkencelerine tanıklık etti. Siyasi afla serbest bırakılır bırakılmaz tekrar izini kaybettirdi. Çoktandır sempati duyduğu devrimciler ona kucak açmıştı. Hapiste gözlemlediği ne varsa bu kez kendi tatbik etmeye başladı. Hatta onunla yetinmeyip işkence teknikleri geliştirdi. Aynı koğuşu paylaştığı üniversite arkadaşı ve meslektaşı gibi mükemmelliyetçi olması sayesinde bugün tarihin en ölümcül hapishanesinde kimlerin ne tarz işkencelerle hayata veda ettiğini en ince ayrıntısına kadar bilmekteyiz.
İfade verenler KGB, CIA veya Vietnam’dan birine çalıştıklarına dair yazılı itirafta bulunmaktaydı. Yanıtın alınma evresine göre farklı işkenceciler tutuklularla ilgilenmekteydi. “Ilık” aşamada tehditle itirafı alınamayan, isim vermeyen kişiler “sıcak” grubuna mensup işkenceciler tarafından sürekli yara ve kan kaybına uğratılıyordu. Buna rağmen hiçbir itirafta bulunmayanlar “kuduz” birimine transfer ediliyordu. Özellikle vücudun belirli bölgeleri hedef alınıp kangren oluşumu hedefleniyor ve tutukluların acıdan delirmesi amaçlanıyordu. Çürüyecek hale geldiklerinde Phnom Penh’e 21 kilometre uzaklıktaki Cheung Ek toplu mezarına gömülüyorlardı. Tabii oraya gömülmek için cesede dönüşmek “bir şart” değildi. İtirafı alınanlar açılan çukurlara atılmadan önce boğazı kesilir kesilmez demir sopalarla öldürülmekteydi. Bu infaz biçimine “ezmek” (smashing) deniyordu.
İşkence sürecinde amaç öldürmek olmadığından, sorguya çekilenler vitamin takviyesiyle hayatta tutulmaya çalışılmaktaydı. Buna karşın kan bağışı yapılması gerekiyorsa, seçili kişilerin tüm kanı tek seferde vücudundan çekiliyordu. Tüm bu faaliyetler Kang Kek Iew ve Mam Nai’nin gözetiminde gerçekleştikten sonra Son Sen’e iletiliyor, oradan da Nuon Chea’nın haberdar olması sağlanıyordu. Ölümden S-21 denetimcileri bile muaf değildi. 9 Aralık 1978'de bir mahkum “itirafında” Khieu Samphan’ı hain gösterdiğinden Nuon Chea, Kang Kek Iew’u “diplomat sıfatıyla yollamakla” tehdit etmişti.
Kang Kek Iew, bugüne dek yargılanmış Khmer Rouge yetkilileri içerisinde pişmanlık duyan ve af dileyen tek mensup oldu. Diğer tüm üst düzey kişiler olup bitenlerden habersiz yaşadıklarını ya da söylenenlerin abartılı aktarıldığı, hatta “Vietnam’ın işgalini insancıl göstermek adına işbirliğine gittiklerini” beyan etmekteler.
Nasıl? Nasıl? Nasıl? Bu soruyu kendime soruyorum. –Khieu Samphan, 2007
Khmer Rouge rejiminde ölenlerin sayısının 2 milyona yakın olduğunu sürgündeki Sihanouk ilk duyduğunda Pol Pot’un “karanlıkta bırakıldığını” ve onun “gerçek bir vatansever” olduğunu ileri sürmüştü. Gerçekten de parti liderlerinin (en azından çoğunun) durumdan haber olmadığı mümkün. Lakin Pol Pot, umulmadık derecede sükûnetli, çekingen, usulca konuşan ve “bir kez olsun kızmayan” tabiatına rağmen sınır tanımayan skeptisizmi yüzünden ona en yakın isimleri bile torununa kadar öldürtmekten çekinmeyen biriydi. Rejim dağıldıktan çok sonra “taraf değiştireceğinden” şüphelendiği Son Sen’i torununa kadar katletmiştir. Ta Mok bu yüzden onun son yılını tecritte geçirmeye zorlamıştır.
(Not: Hun Sen, bölgeye soktukları ajanla duruma sebep olduklarını söylemiştir)
Muhtemelen en başta yanıtlanması gereken soruyu en sonra bıraktım. Khieu Samphan’ın ekonomik planı ve tarımsal devrimi başarılı oldu mu? Bunun yanıtı içlerinde verilmesi en zor olanı. Bana göre “olamadı” diyebilmek en doğrusu. Çünkü Khmer Rouge, 1970-75 arası kurtardıkları bölgelerin komünlerinde bu sıkıntıyı yaşamış değil.
İş tüm ülkenin beslenmesine gelince aynı yıllarda ABD kargolarıyla geçiştirilen kıtlığı hızlıca gideremediler. Köylü hayatına aşina olmayan bağışıklığı düşük milyonlar, en zorlu koşullarda çalışmaya itildiğinde bitkin düştüler. Komün liderleri, şehirlilerin rol yaptıklarını düşünüp ayrıca eziyet uyguladı. Sıtmanın ve diğer hastalıkların ölümlerdeki payı en az infazlar kadar (350 bin) yüksektir. Son darbeyi ise 1978’in sel felaketi ile ülkenin kalkınmasına on yıllar varken Vietnam’la savaşa tutulması ve seferberliğin gerektirdiği sınıra pirinç yığınağının komünleri açlığa itmesi oldu.
Khieu Samphan ayrıca paranın kaldırılmasının yanlış olduğunu bilmesine rağmen dile getiremediğini, çünkü bundan önce aynı eleştiriyi yapmış Hu Nim ve Hou Yuon’un öldürüldüğü için aynı kaderi paylaşmayı göze alamadığını belirtmiş.
Sonuç
Kamboçya’nın Sangkum dönemi politik çizgisi, ilk dönem Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel hatlarıyla siyasi çizgisinin neden (vaktiyle) öyle olması gerektiğini benzeri koşullarda iyi anlatır. Bir nevi sağlamasını gerçekleştirir. Khmer Rouge iktidarı, daha çok günümüzde ters giden siyasi gelişmelerin doğrudan çözümüne yönelik çarpıcı bir alternatif sunmaktadır.
Ulus inşacı kurucu rejimler, kendi elitlerini yeşertecek bir kalkınmayı başarsalar da ABD’nin kültürel erozyonuna maruz kalmasını önleyememiş ve bunun sonucunda burjuva, giderek ülke çıkarlarına hizmet edemez hale gelmiştir. Bugün istihdamı yabancı işçiye ayıran sermayedar, demografik işgalin körükleyicisi konumundadır. Parayı ortadan kaldıracak tarımsal bir devrim, başa sarmanın bir yoludur. Fakat pratiğe dökülmesi imkansızken zihinlerde “Acaba?” sorusunun ötesine gidemeyecektir.