Tek Yol Demokrasi mi? Singapur Örneği
Malezya’nın siyasi dinamiklerine ters düşen etnik ve siyasi dinamikler barındırmasından ötürü 1965 yılında kendi taleplerinin dışında bağımsızlığına kavuşan Singapur, bugün bilhassa geri kalmışlığın buhranıyla yaşayan diğer ülke vatandaşlarınca çözümün yol haritasını gösteren bir model gözüyle bakılmakta. Peki bu rezerv yoksunu mikrodevlet, El Dorado’dan hallice bir yere nasıl büründü?
“Biz küçük bir yeriz. Evet, coğrafi (bakımdan). Ama insanların kalitesi, idare, irade ve kumaşı … Çabalamasınlar. Bu yüzden şutlandık. Eğer ki bizi portakal gibi sıkıp suyumuzu çıkarsalardı, sanıyorum nektarı süzülürdü. Ama daha serttik, değil mi? Daha çok durian meyvesi gibiydik. Durianı sıkmayı denediğinizde eliniz acır ve bu yüzden dediler ki “Pekala, durianı atın gitsin”. Ama durianın içinde çok fayda barınır. Yüksek protein ve gelişeceğiz.” — Lee Kuan Yew, 1965
Coğrafi avantajının önemi pek tabii yadsınamaz. Küçük devlet olmanın sağladığı idare kolaylığı da buna eklenebilir. Fakat ne Mısır ne de Panama’da böylesi bir gelişmişlik söz konusu değil. Anahtar unsur birçok realitede karşımıza çıktığı üzere demografi. Singapur’da durum yalnız bundan da ibaret değil. Aynı zamanda doğru kişi ve kökenlerin doğru katmanlara yerleşmesiyle gerçekleşti. Bu katmanların zirvesini oluşturan ve ilk olarak değinmemiz gereken etnisite Hakka Çinlileri.
Tarihsel süreçte ilk olarak Hun ve diğer göçebe akınlarının Batı Jin Krallığının yıkması sonucu güneye yerleşen Han Çinlilerinin günümüzde bir kolu olan Hakkalar, bilhassa onlardan önce Guangdong ve civarına yerleşmiş diğer Çinliler tarafından pejoratif bir imayla “Hakka” (客家), yani misafir aileler ismiyle anılmaya başlamış. Verimli arazilere yerleşme fırsatı bulamamış bu topluluk, buna rağmen geçimlerini tarım ağırlıklı sağlamış. Diğer yandan Fujian’ın konumu itibariyle denizaşırı göçlere ayrıca meyilli olmalarının yanı sıra, yine geçmişten bu yana 4 (kimilerine göre 5) büyük göç hareketiyle diaspora karakteristiği taşımışlardır. Klan damarı kuvvetli kültürlerine mahsus Mandarin veya Kantonca’dan farklı bir dilleri ve bağımsız, güçlü karaktere sahip kadınlarıyla tanınan Hakkalar, yakın Çin tarihine damgasını vuracak önemli liderleri dünyaya getirmiştir.
“Onlar en elverişsiz toprakları işledi. Tüm bunların hepsi bir araya geldi ve Hakka’yı nitelendirdi. Çalışkan, hiçbir zorluğu üstlenmekten kaçınmayan. Süratlice adapte olan ve tası tarağı toplayıp bilinmeyen diyarlara gitmekten korkmayan.”
Bunların başında büyük Taiping İsyanı ve onun lideri, aynı zamanda kralı Hong Xiuquan gelir. Sonrasında Çin ulusçuluğunun fikir babası Sun Yat-Sen de Hakka’dır.
Maocu Devrim Hakkaların öncü karakterlerini yansıtmak adına daha net bir tablo sunmuştur. Rejimin deklare ettiği “27 Ulusal Kahramanın” 11’i Hakka asıllı olmakla birlikte Deng Xiaoping yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti’nin Politbürosu 1984 yılında yarı yarıya Hakka kökenliler tarafından domine edilmekteydi.
Uzun vadede Çin Halk Cumhuriyeti ve Singapur’un Mandarin’i standardize etmesiyle Hakka dili ve kültürü erozyona maruz kalmıştır. Bundan olumsuz anlamda etkilenen bir diğer Sinitik unsur, yazının sonraki etabını oluşturmaktadır.
“Deniz, Fujian’ın yerlisi için işlenmeyi bekleyen bir tarladır.” -Gu Yanwu
Hokkien Çincesinin telaffuzuyla “Shin-ka-pho” (新加坡) adına kavuşan Singapur, 1819 yılı itibariyle yürürlüğe giren anlaşma sonucu ticari liman hüviyetinde dönüşüme uğradı. Tayvan, Malezya ve Tayland’da finansal ekspertizi kuşaktan kuşağa aktarılmış aslen Fujianlı ve Hokkien lehçesiyle konuşan Çinli tacirleri hızla kendine çeken bu bataklıkta birçok ekonomik sektör hayat buldu.
“Burası bizim çamur düzlüğümüzdü, bataklıktı. Bugün modern bir şehir. Bundan on yıl sonra bir metropol olacak. Asla korkmayın.” — Lee Kuan Yew
Yine de ciddi bir Hokkien topluluğu hızlı bir kalkınma, hele ki Japonya’nın yol açtığı tahribatı hesaba katınca garanti değildi. Denkleme bir de sömürge geçmişini geride bırakan ülkelerin bilhassa antiemperyalist saiklerle sosyalist rejimlere yatkınlığı eklenince Lee Kuan Yew ve partisini sancılı bir başlangıç bekliyordu.
1955–1961 yılları arası 500’den fazla grevin yaşandığı Singapur’da Lee Kuan Yew bu sürecin ilk yarısında birçoğu komünist sendikanın müzakerecisi, diğer yarısında ise kapitalizme dört kolla sarılan bir ülkenin başbakanı sıfatıyla görev aldı. Partisinin bünyesinde başta Lim Chim Siong olmak üzere kurucu sıfatıyla yer almış sosyalist görüşlüler bulunmaktaydı.
Farklılıklar bölünmeyi kaçınılmaz kıldı ve PAP’tan Barisan Sosialis’e ilk kopuş yaşandığında sendikal hareketlerde benzer tavrın yaşanması kuvvetle muhtemeldi. Bu durumun önüne geçmek için sonraları Cumhurbaşkanı seçilen Devan Nair NTUC adındaki sendikal platformu kurdu ve Singapur dünyada ilk kez hükümetin de katılımının gerçekleştiği tripartite zeminde işçi hakları ve kazanımları gözeten ülke oldu.
Bu yine de PAP için istikrarın anahtarı olmadı. Hokkien diline son derece hakim Lim Chim Song’un önderliğindeki Bilakis Barisan Sosialis adım adım seçim zaferine giderken o dönem Malezya ile birleşme süreci, devrin başbakanı Abdul Rahman Tunku’nun nezdinde memnuniyetsizlik yaratmaktaydı. Malay Konfederasyonu’nda sosyalist bir Singapur varlığına karşıydı. Eğitimli Çinlilerin partisi Barisan Sosialis de aynı şekilde birleşme aleyhtarıydı. PAP çıkış formülünü muhalefet liderlerini tutuklamakla (Coldstore Operasyonu) elde etti.
Kendisini önce Hokkien lehçesinde, sonra Malay dilinde geliştiren ve Malezya parlamentosunda konuşmalar yapan Lee Kuan Yew tüm bunlara rağmen Malezya ile daimi birleşmeyi sağlayamadı. Buna yol açan durumun etnik kompozisyondaki aykırılıktan kaynaklandığının gayet bilincindeydi.
“Ben asla demokrasinin gelişimi getireceğine inanmadım. Daha çok gerilemeye yol açtığını biliyorum. Britanyalılar asla bu ülkeleri herkesin oy verdiği bir sistemde yönetmedi. Bir Britanya mukimi vardı ve sözü kanundu. Neticede her kişinin oy verebildiği hiçbir akil demokratik sistem, sayıları 14-16 milyon arasındaki Sinhala nüfusuyla, ki onların niyeti iki milyon kadar Tamil’i kendi seviyesine düşürmekti, Tamillerin arasındaki bölünmüşlüğü aşamaz. Tamiller, daha eğitimli, idareci, hukukçu ve kalifiyeydi. Bu ihtilafın savaşa dönüşmesi kaçınılmazdı.” -Lee Kuan Yew, 1997
Eğer Sri Lanka gibi Singapur da eğitimlilerin azınlık teşkil ettiği bir ülke olsaydı aynı akıbete maruz kalırdı. Tamil asıllılar bugün Singapur’daki Hint azınlığın yarısına yakınını oluşturmakta. Bunlar arasında mevcut Cumhurbaşkanı Tharman Shanmugaratnam, Başbakan Yardımcısı Shunmugam Jayakumar ve tabii ki yılların muhalifi J. B. Jeyaretnam bulunmakta.
“Sayın Jeyaretnam bizim parayla kafayı bozduğumuzu söylüyor. Dedim ki evet. Singapur bu sayede ayakta kalabiliyor. Eğer ki kâr gütmeseydik, kim bu masrafları karşılayacaktı?” - Lee Kuan Yew, 1980
Singapur’un tek stratejik rezervi insan kaynağıydı ve başta Hokkien nüfusunu kontrollü ekonomiye hapsetmek yerine rekabete açık tutarak faydalanmasını bildi. Bununla da yetinmeyip ASEAN ekonomik işbirliğini kurup çevre ülkelerde de Komünist oluşumların ve diğer bazı ekonomik izolasyonların doğuracağı sürtüşmelerin yeşermesine engel olmak için çaba sarf etti. Bugün Malezya’da dolar milyarderi 17 kişi var ve bunların 14’ü Çinli ve ikisi Tamil kökenli. Singapur’un göreve gelmiş Ticaret ve Finans bakanları arasında Çinli olmayanlar yalnızca Tamil.
Elbette bu insanların kapitali yönetebilmeleri, yolsuzluğa veya illegal pazar aktivitelerine yönelmelerini kesinlikle önlemez. Örneğin Çin Halk Cumhuriyeti’nde insan kaçakçılığını yürütenler ağırlıklı olarak Fujian yerlisi. Hakka kökenlilerin tarihsel düşmanı Puntiler ve onlar gibi Kantonca konuşan Guangdong ve Hong Kong asıllılar ABD’de büyük mafyatik örgütler (Tong, daha ziyade Triad) kurdular ve gelirlerini kumar, fuhuş ve afyon ticariyle elde ettiler. Hatta Situ Mei Tang’ın avukatlığını bizzat Franklin Roosevelt yapmış, Sun Yat-Sen’i Xinhai devrimi (1911) arefesinde konuk etmiş, Kuomingtang’tan resmi makam teklifi almış ve ilerleyen yaşamında Mao Zedong’un ahbabı olmuştur.
Lee Kuan Yew kendi başbakanlığı döneminde hiçbir kumarhanenin açılmasına izin vermemiştir. Bununla da yetinmeyip toplu yaşamı etkileyen davranışlara yasal müdahalelerde bulunmuştur. 1958’de tükürmeyi, 1968’de yere çöp atmayı yasaklattıktan sonra 1979’da görgü kuralları için ayrı kanuni düzenlemeleri yürürlüğe sokmuştur. Diplomalı nüfusunu ayrıca eğitmiş, toplum menfaatini gözeterek ülkede sakız satışını dahi engellemiştir. Uyuşturucu bulundurmanın cezası direkt idamdır.
“Ben sıklıkla vatandaşların mahremiyetine müdahil olmakla suçlanırım. Evet. Eğer yapmasaydım biz bugün burada olmazdık. Eski Singapur olurdu. Bunu en ufak bir nedamet duymaksızın ifade ediyorum. Eğer ki en tali kişisel mevzulara karışmasaydık bu zaman dek yaptığımız ekonomik atılımı yapamazdık. Kimin komuşunuz olduğu, nasıl yaşadığınız, çıkardığınız gürültü, nasıl tükürdüğünüz, nereye tükürdüğünüz ya da hangi lisanı kullandığınız. Bunları efektik biçimde yapmamış olsaydık bugün bu noktada olmazdık.” Lee Kuan Yew, 1986
İlk konuşulan ortak dilin “Bazaar Malay” kabul edildiği Singapur gibi bir yerde pazar ekonomisinin benimsenmesi şaşırtıcı bir durum değil. Buna karşın her ne kadar serbest piyasa dinamiklerine bağlı olsa da Lee Kuan Yew, ABD’deki gibi gelişigüzel bir kalkınma biçimine karşı. Aynı zamanda halkın aidiyet duygusunu pekiştirecek yönde konutlaşma politikasından taraf. Öte yandan kolaya alıştırmamak adına sübvanse edilen hizmetler çok sınırlı.
“Bir hükümetin ilk işi fırsatları denkleştirmektir, değil mi? Çıktıları denkeştirmek değil. Eğer ki verimleri denkleştirmeyi amaçlarsanız, hapı yutarsınız. Siz Deng Xiaoping’in tabiriyle “Demir Pirinç Kasesi” elde edersiniz. Kimse çalışmaz. Herkes asgari katkı sunar. Kasede çok az pirinç olur. Deng Xiaoping büyük bir adamdır. O büyük bir devrimin kavgasına tutuştu ve devrimin meyvelerinin çürük olduğunu idrak etti. Yeterince uzun yaşayacak kadar talihliydi ve hayır diyebilecek cesareti kendinde buldu. (Tarihin) seyrini değiştirdi.” -Lee Kuan Yew, 1980
Lee Kuan Yew kapitalizmin, komünist ekonomik modele olan üstünlüğüne Kenneth Kaunda ve Jules Nyerere’nin verimsiz zirai politikalarına kıyasla, IMF’nin kredi vermeyi reddedecek kadar yolsuzluğa batmasına karşın Daniel Arap Moi ve yönetimindeki Kenya’nın iktisadi açıdan daha olumlu bir tablo yaratmasını örnek veriyor. (Not: Daniel Moi’nin başa getirilmesi kabileci anlayışın hakim olduğu Kenya’da Kalenjinlerin baskın gelemeyeceğinin düşünülmesiyle ilintili.)
Kimlik siyaseti, yolsuzluğun ve yoksulluğun pençesindeki ülkelerde daha bir su yüzüne çıkıyor ve Singapur şimdilik bunlardan azade. Lakin nitelikli nüfusuna karşın sayıca kısıtlılığı, ileri teknolojide ülkenin başta ÇHC olmak üzere rekabet faktörüne handikap yaratmakta. Güney Kore ve Tayvan’a karşı yetersiz kalan ülke, ekonomik büyümeye giden diğer yollara başvurmak zorunda kaldı. Örneğin Marina körfezinde büyük bir kumarhane açıldı. Akabinde aynı kumarhane, bir dizi adli vakanın odağında yer aldı. Bunun haricinde yurtdışı kaynaklı birtakım kara para aklama haberleri de gözlenir vaziyette. PAP halen lider konumda olsa da 1962’den bu yana mecliste çoğunluğu kaybetmeye en yakın döneminden geçiyor.
Tabii yazının amacı haber ajansı misali son gelişmeleri aktarmak değil. Singapur’u bir raddeye kadar nelerin çıkarttığı. Bunların başında belirli görevlere en uygun kişilerin getirtilmesi yer alıyor. Toplum mühendisliğinin ehemmiyeti, coğrafi realiteyi asla gözardı etmeksizin kalkınmayı hem ulusal hem de bölgesel ölçekte mümkün olduğu kadar ivmelendirmek de bir o kadar kritik önem arz ediyor.
Türkiye’de toplum mühendisliği 1930’lu yıllardan bu yana ırak bir proje. Dahası, açık konuşmak gerekirse etnik kompozisyonu iyi yönde seyretmiyor. Nitelik bazında Singapur’dan çok Endonezya ve Sri Lanka’yı anımsatıyor. Türklerin tıpkı Çinliler gibi Hint Okyanusu periferisinde bir “bamboo network” yaratabilmeleri Akdeniz, hatta Karadeniz havzasında olası görünmüyor. Sözün özü ve malumum ilamı Singapur’dan ders çıkarılabilir, ancak bunlar pratiğe dökülemez.
Yazar: Utku Hüseyin Kaya