Çağdaş siyaset ortamında, hangi Allah kulu sıradan bir gününü solun saçmalıklarını görmeden geçebilir ki? Solun düşüncesindeki çelişkiler için sürüsüne bereket yazı yahut kitap yazılmıştır ama durum hâlâ mantıksızlığını korumaktadır. Bu sebepten, solun ne yaptığıyla beraber neden yaptığı da düşünülmelidir. Keza bana göre, sol düşüncedeki çelişkileri ayıklamaktansa neden böyle düşündüklerini anlamak daha önemlidir. Şöyle ki herkes kendine göre mantıklıdır. Herkesin bakış açısından bakabilsek herkesin mantıklı olduğunu görürüz.
Önceden terapi üzerine yazdığım yazımda da belirttiğim gibi psikolojik kavrayışın ilk metodu içgözlemdir (introspection). Birçoğu içlerindeki sefilliğe bakıp sırlarını kavrayamazken insan karanlığı beni hep etkilemiştir. Bizzat kendi çirkinliklerimi açığa çıkarmak için uğraştım, insan ruhunun karanlık tarafından biraz da olsa anlarım. Tıpkı önceden başarıyla yaptığım gibi, bu modern manyaklığı da anlayabileceğimi ummaktayım.
Bundan dolayı, solcu psikolojisi üzerine birkaç kısa deneme yazmaya niyetlendim. Yazıların kaç tane, hangi konularda, ne sırayla olacağını planlamadım. Fakat hiç şüphem yok ki bu konuya değinmek için bol bol malzeme bulacağım ve de yakalayabildiğim hikmetleri sizlere sunacağım. Bu yazının konusu eşitlik olmakla beraber bunun Sol’la ilgisini irdeleyeceğim.
Eşitlik, kökü Aydınlanmaya ve diğer erken proto-sol hareketlere kadar uzanan sol ideolojide temel değer olagelmiştir. Pratikteyse liberalizmin kanun önünde eşitlik fikrinden başlayıp komünizmin sınıfsız toplumuna kadar giden bir düzlemde kendini gösterir . Günümüzde, çoğunluk ile solun temsil ettiği azınlık arasında yaşanmış tarihi çatışmaların iyileştirilmesi için kendini toplumsal adalet kılıfında gösterir
Bazılarının gözüne eşitliğin neden hoş göründüğünü anlamak zor olmasa gerek. Mevcut hiyerarşilerin yaşattığı zorluklar ile hiyerarşinin üst mevkisinde olmaktan kazanılan somut faydalar, insanı hiyerarşi denen şeyi reddetmeye itebilir. Eşitlikten kastedilen şudur ki eşit olursak benim mevkim seninki gibi yükselecek; peki eşit olmazsak ne diye eşitlik için kafa patlatayım? İşte burada eşitlik arzusunda, aşağılık hissetme ve hınç duygularının merkeze oturduğunu görüyoruz.
Bunun daha fesat bir tarafı da var ne yazık ki. Bir şeyin anlamının, onunla olan ilişkimizden kaynaklandığını unutmamalıyız. Birbirinden taban tabana zıt olup şeylere de taban tabana zıt yaklaşan iki kişi, onları farklı görüp farklı yaklaşacaktır. Bunu bilhassa adalet gibi, eşitlik gibi soyut ifadelerde görürüz.
Bu nedenle, hınç ve aşağılık duygusuyla motive olma derecesine bağlı olarak eşitlik kavramına yaklaşmanın temelde iki farklı yolu olduğunu görebiliriz. Aşağılık duygusunu merkezine almayanlarda eşitlik kendini –geniş anlamda– karşılıklılık olarak gösterir, “ne alırsam onu veririm” düşüncesi. Burada adillik, güven, saygı kavramları ön plandadır. Durumun ifsad olduğu kısım, bireyin hınç ve aşağılık duygusuyla dolu tavırlarındadır. Bu kişi için eşitlik bir silahtan ibarettir, “Benden daha iyi mi olduğunu düşünürsün, göstereceğim sana gününü!” düşüncesi. Bundan maksat karşılarındakini kendi seviyelerine çekmektir, yani onların statülerinin, haysiyetlerinin, mevkilerinin alt üst oluşunu görmektir. Buradaysa ceza ve intikam kavramları ön plandadır.
Sol, ne zaman eşitlikçi ideolojilerini itelemeye başlasa bunları ilk kabul edecek grup genelde eşitliğin adillik ve karşılıklılık altında geldiğini düşünenler olur. İkinci grup ise ilk grubu avlayarak güç istencini tatmin edebilecek bir intikam fırsatı görür. Birinci grup için bu doktrin, karşı çıkmaksızın kabul ettikleri bir şeyden ibarettir. İkinci grup içinse kin dolu güç mücadelelerinin alanını genişletebilmek için takip ettikleri bir şeydir.
Sol, baskı anlatıları üzerinden etkin bir şekilde hıncı besledikçe doktrine inananların belli bir oranı hınç dolu gruba kayar. Bunun neticesinde, duygusal değerin daha çok ceza ve intikama kaymasına sebep olur, ki bu da daha çok hıncın çekilmesini (ve ödüllendirilmesini) doğurur. Bu esnada hınç dolu olmayan grup, taviz verip riayet ederek sakince kalmaya niyetlenmişken doktrin değişmesi onların gözünü korkutmaya başlar. Bu durum, böyle bir doktrini benimsemiş toplumu felaketler zincirine sürükleyip tüm gücü sola devreder. Bu gelişmeyi en açık halinde insan hakları hareketinde görürüz: zencilere ayrımcılık yapılmamasını içeren bir söylemden beyaz ırkı imha etmeyi arzulayan (abolish whiteness) medya ile üniversiteleri bile ele geçirmiş bir soykırım söylemine evrildiler.
Bu perspektifi anlamak, solun neden eşitlikten yahut adaletten bahsedince yolun sonunun kurumlarca desteklenmiş intikam rüyalarına çıktığını anlamaktır. Eşitlik, adalet vb. kelimeler sol için silahlardan ibarettir, yani intikamcı hislerini tatmin etmek için kullandıkları aletler. İşte bundan ötürü, solun eşitlik ve adaletle ilgili iddialarını toptan reddetmek önemli olmakla beraber, solcuların kurtarıcı veya kurban olmalarına da fırsat verilmemelidir. Sol, baskıyı ortadan kaldırmayı amaçlamaz, aksine onu nefret ettiği gruplara karşı kullanır.
Bu perspektif ayrıca neden şartlar olgunlaşınca solun rejim destekli otorite figürlerini de desteklediğini açıklamada yardım eder. En nihayetinde bu durum toplumsal yapıyla alakalı değil de intikamla ilgilidir. Otorite figürü nefret edilen bir gruba zarar veriyorsa otorite figürü ile solcu güruh arasındaki statü ve güç farkları önemsizleşir. Kindarlık doruğuna ne olursa olsun ulaşılmıştır. Solcu eşitlikçilerle kurumsal otoriteni kol kola yürümesi beklenmelidir. Eşitlik isteyen adamla otorite isteyen adam arasındaki tek fark sadece ve sadece kendilerini sizin altınızda veya üstünüzde görmelerine dayanır.
Metnin orijinali: