Modern Dünyada İnsan Kurban Etme
İnsan kurbanı, dinî ritüelin bir parçası olarak kişinin kasıtlı olarak öldürülmesini ifade eder ve genellikle tarihsel açıdan ele alınır. Orta Amerika'nın, Kartaca'nın, Keltlerin kötü şöhretli uygarlıkları uzaktan güvenle tartışılabilir; aradan geçen zaman, gerçekliği yürek burkan bir dehşetten çok hafif bir heyecan haline getirir. Peki bu tamamen doğru mu? Her ne kadar bazı şiddet içeren cinayetleri “kurban” olarak tanımlamaya eğilimli olsak da, onlarca yıldır ritüelleştirilmiş şeytani cinayetler, çatışma bölgelerindeki acımasız vahşet eylemleri ve tuhaf kült çılgınlıklarıyla ilgili raporlar ve vakalar mevcut; genellikle yapılan en iyi şey ise bunları abartılı televizyon programlarına bırakmak. Peki bu, dünyada uygulamanın resmileştirildiği hiçbir yer olmadığı anlamına mı geliyor? Kamera ışığının dışında var olmaya devam eden gelenekler, miras alınan anlamlar ve gizli derin psikolojik dürtüler var mı? Vikipedi sayfasında insan kurban etmeye ilişkin dünyanın her yerinden, genellikle tarikatlarla ve belirli kişilerle bağlantılı çok sayıda vaka yer alıyor. Ancak kurban etme ile mücadelenin günlük bir sorun olduğu birkaç yer öne çıkıyor: Uganda ve Hindistan. Modern kurban etmenin neye benzediğini keşfetmek için bu yerlere başvuracağım.
Uganda’da Çocuk Kurban Etme
Afrika'nın genel olarak insan, özellikle de çocuk kurban etme konusunda büyük bir sorunu var. En büyük motivasyon, “muti” veya “juju” ilaçları yaratmak için vücut parçalarını kullanmak. İç organlar, kafalar ve uzuvlar, şifalı bitkilerle uğraşanlar, geleneksel şifacılar, büyücü doktorlar ve dolandırıcılar tarafından iksir ve ilaçların yanı sıra muska, tılsım, iyi şans ve servet getiren ritüellerin üretiminde çok değerlidir. Tipik bir senaryoda, yerel bir iş adamının yeni bir otel veya restoran inşa etmek için bir politikacıyla birlikte çalıştığını görürüz; ticari girişimlerinde iyi şans getirmesi amacıyla parayla birlikte vücut parçalarını da adak olarak sunabilmek için bir çocuğun kaçırılıp öldürülmesini “sipariş” edebilirler. Dünya genelinde daha yaygın bilinen bir örnek, özellikle Tanzanya'da albinoların avlanması ve kurban edilmesidir. 2013 yılında yayınlanan bir rapor 106 olayı belgeledi, rapora göre kurbanların 34'ü saldırıyı atlattı, yanı sıra 15 mezar soygunu gerçekleşti. Standart bir saldırı, maskeli adamların gece yarısı bir ailenin evine girip bir çocuğun uzuvlarını kesip karanlığa karışmasıyla oluyor. Bazen çocuk hayatta kalıyor, ama çoğu zaman o kadar şanslı olmuyorlar. Tanzanya en yüksek vaka sayısına sahip olsa da, albinoların hedeflenmesi Mali'den Zimbabve'ye kadar Afrika genelinde gerçekleşiyor ve vücut parçaları müşteriye ulaşmak için birçok sınırı aşıyor. Bazen bu cinayetler emir üzerine yapılıyor, bazen de talep katiller için bunu yapmaya değecek kadar fazla oluyor.
Albinolara özgü cinayetler dışında, bazı ülkeler diğerlerinden daha fazla kurumsallaşmış çocuk kurban etme sorununa batmış durumda. Uganda, pek çoğunun gizli tapınaklarda ritüellerle kurban edildiği çocukların ortadan kaybolmasıyla nam saldı. 2012 yılında yapılan bir araştırma, ülkede her hafta en az bir çocuğun kurban edildiğini öne sürdü. Özellikle, Buikwe bölgesi büyücülük ve çocuk cinayeti ile özdeşleşmiş gibi görünüyor. Uganda hükümeti, sorunun ne kadar ciddi olduğunu gözler önüne sererek “Çocuk Kurban Etme ve Sakatlamayla Mücadele Komitesi”ni oluşturdu ve daha önce atılmamış bir adım attı. Komite, Buikwe'deki “Çocuk Kurbanlarına Karşı Toplum Amber Uyarısı” (CAAACS) projesi de dahil olmak üzere bir dizi proje yürütüyor. Bu proje, bir çocuk kaybolduğunda bölgede hızla alarma geçmek için bir dizi toplum alarmı ve protokol düzenledi. İnsanların evlerinden çıkıp çocuğu aramaları için kısa mesajlardan radyo istasyonlarına ve geleneksel davullara kadar her şeyi içeren bir multimedya yaklaşımı kullanılıyor ve çoğu zaman olumlu sonuçlar alınıyor. CAAAACS'ın akıllara durgunluk veren bir başka projesi de kiliseler ve okullar gibi resmi kurumları hedef almak ve bu kurumların, çocuk kurban etmeye veya çocuk kurban etme ürünlerine asla bulaşmamaları konusunda “el kaldırın kampanyası” sözünü kamuoyuna duyurmalarını sağlamak oldu. Alınan bu önlemler ritüel amaçlar için kullanılan ilaçlara olan geleneksel inancın gücünü gösteriyor. Raporda yer alan bir alıntı, okulda çocuklara kaçırıldıklarında ne yapacaklarını öğretmenin gerekliliğini ortaya koyuyor.
“Çocuk: Ayinlerini yaparken beni büyük bir kulübeye götürdüler. Kloroform yüzünden bilincimin hala kapalı olduğunu düşünerek beni çözdüler. Mızraklarla beni takip ederlerken hızla yakındaki bir şeker kamışı tarlasına koştum...” Megafondan gelen uyarıyı duyan topluluk üyeleri onu aramaya başladı. Kaçıran kişi anonsları duyunca kaçtı. Çocuk ertesi gün saat 12.40 civarında keşfedildi. Çocuğa göre kaçabilmesinin nedeni, okulda topluma duyarlılık kazandırma çalışmalarının olmasıydı. Okulda, çocuklara böyle kritik bir durumda ne yapacakları öğretilmişti.
Elbette her çocuk kaçacak kadar şanslı olmuyor. Birçoğu ortadan kayboluyor ve asla bulunamıyor, bazen inşaat sahalarına veya bina temellerine diri diri gömülüyor, bazılarının hayatı ise tüyler ürpertici bir şekilde sona eriyor ve onlara işkence edenler asla yakalanmıyor. Bir kurban girişiminin nadir kurtulanlarından olan Kanani Nankunda, George Mukisa ve Allan Ssembatya, hepsi genç erkek çocukları, sürecin vahşetini anlattılar. İkisi hadım edildi, bir şekilde bu çetin sınavdan sağ çıkmayı başardı; içlerinden birinin boynunda ise, saldırganların kanını akıtmaya çalıştığı yerde büyük bir yara izi var. Bir tanesi kendine geldiğinde kız kardeşinin başsız bedeni yanında buldu. Artık üç çocuğa da, Uganda'da çocuk kurban kurbanlarıyla ilgilenen tek kuruluş olan Kyampisi Çocuk Bakım Bakanlığı tarafından bakılıyor. Papaz Peter Sewakiryanga, hayatını bu çocukların korunmasına ve bu olgunun ortadan kaldırılmasına yardım etmeye adadı.
Ne yazık ki Uganda bu kültürel uygulamayı dünyaya ihraç ediyor. Birleşik Krallık'taki yetkililer 2007 yılından bu yana kan kurbanı amacıyla çocukların ülkeye kaçırıldığını biliyor. BBC, 2011'de bu sayıyı 400 çocuk olarak hesapladı; bu, kabaca her yıl Britanya'ya haftada iki çocuğun getirilmesine eşdeğerdir. Bazen öldürülüyorlar, çoğu zaman müşteriler için özel iksirler veya şifa büyüleri yapmak için kanları akıtılıyor. Kampala'dan Londra'ya kadar uzanan iletişim ağı iyi organize edilmiş olup, talep üzerine çocukları hızlı bir şekilde Uganda'dan gönderebilecek kapasiteye sahip.
Hindistan
Uganda'dan yola çıkarak Hindistan, günümüz dünyasında insan kurban etmenin merkez üssü olabilir. Özellikle, kuzey Hindistan'ın Uttar Pradesh gibi bölgelerinin insan kurban etme konusunda uzun bir geçmişi bulunuyor. Buradaki modern ritüel cinayet sistemi açıkça yeraltında yürütülüyor ve yasa dışıdır, ancak hem ölümlerin sayısı hem de kurbanlara uygulanan şok edici şiddet türleri onu bir tür kurum haline getiriyor. Son yıllardaki en büyük vakalardan bazılarının kısa bir listesi, sorunun boyutunu vurguluyor:
Odisha eyaletinde bir adam, savaş tanrıçası Durga'yı memnun etmek amacıyla 12 yaşındaki kız kardeşinin başını keserek öldürdü.
Andhra Pradesh eyaletinde, başka bir adam, ilahi güçler elde etmek amacıyla tanrıça Kali'ye sunak olarak dört yaşındaki bir çocuğu kaçırıp başını kesti.
Maharashtra eyaletinde bir grup, altı yaşındaki bir erkek çocuğu kaçırıp işkenceyle öldürdü. Çocuğun gözlerine iğneler batırıldı, kafatasına şarjlı matkapla delik açıldı ve boğazı kesildi.
Bihar'da, hamile bir kadın bir büyücü ile iş birliği yaparak sekiz yaşındaki bir kızın öldürülmesine sebep oldu, kanını ve gözlerini henüz doğmamış çocuğunu korumak için bir muska yapmak için kullandı.
Uttar Pradesh'te bir kadın, bir koruma ritüeli sırasında üç yaşındaki bir çocuğu kaçırıp burun, kulaklar ve ellerini keserek kan kaybından ölmesine sebep oldu.
Assam'da, iki kardeş gömülü hazineler hakkında ilahi rehberlik almak için çocuklarını kurban ettiler.
Madhya Pradesh'te bir adam, tanrıları memnun etmek için çocuklarının önünde karısının kafasını kesti.
Bunun gibi vakalar Hindistan'da, özellikle de sağlık hizmetinin bulunmadığı ve uzun süredir insan kurban etme geleneğinin devam ettiği ülkenin kırsal ve yoksul kesimlerinde yaygındır. Hindistan, bu ölümleri ciddiye almaya ancak son zamanlarda başlamıştır. Ulusal Suç Kayıtları Bürosu'nun 2014 yılında kurban ölümlerini kaydetmeye başlaması (2014-16 arasında 51 vaka) ve 2013 yılında 'Maharashtra İnsan Kurbanı ve Diğer İnsanlık Dışı, Kötü ve Aghori Uygulamaları ve Kara Büyüyü Önleme ve Yok Etme Yasası'nın oluşturulması gelişmeler arasında yer alıyor. Bu yasa özellikle büyülü güçlerden yararlanan ve başkalarına karşı şiddeti ve aşağılamayı teşvik edenleri ve dolandırıcıları hedef alıyor. Tasarı, aşağıdaki gibi uygulamaları yasaklıyor:
“Hayaletlerin ele geçirildiği iddia edilen bir kişiye hayaletleri kovma bahanesiyle saldırı, işkence, insan dışkısının zorla yutturulması, zorla cinsel eylemler, damgalama vb.”
“Daha önceki enkarnasyondan bir kişiyle akraba olduğunu iddia etmek ve onu cinsel ilişkiye ikna etmek, kısır bir kadını iyileştirecek doğaüstü güce sahip olduğunu iddia etmek ve kadınla cinsel ilişkiye girmek”
Bu vakalardaki ortak payda, bir “kutsal adamın” veya “büyücünün” varlığı veya teşvik etmesidir. Yukarıdaki yasa başlığında “Aghori” kelimesinin geçtiğine dikkat edin. Kelime, son derece tabu ve alışılmışın dışında eylemlere girişerek reenkarnasyon döngüsünü kırmaya çalışan, Şaivizm'in bir kolu olan ezoterik ve genellikle reddedilen bir dini uygulamaya atıfta bulunuyor. Aghoriler, buldukları ölü bedenlerin kafataslarını esrar ve alkol içmek için kullanırlar. Çürüyen et, dışkı yiyebilir, idrar içebilir, insan küllerini yüzlerine bulaştırabilir ve cesetlerin üzerinde meditasyon yapabilirler. Aghori ve Tantra arasındaki ilişki karmaşıktır, ancak insan kurban etme hakkında birçok makale ve röportaj, ya bir Tantrik ya da bir Aghori Tantrik'in bir kişiyi kurban ettiğinden veya kişinin kurban edilmesini önerdiğinden bahseder. Irish Times'ın bir makalesi, Aghori Tantrik rahipleri de dahil olmak üzere keşişlerin insan kurban etme uygulamasını sona erdirmeye yemin ettiği Assam'daki Kamakhya tapınağı hakkında yazdı. Tantrik rahiplerin çoğunluğu, kendi adlarına işlenen cinayetler karşısında alenen dehşete düşmüş olsa da küçük bir azınlık eski ritüellere bağlı ve çaresiz ve dengesizlere, tek seçeneklerinin bir çocuğu öldürmenin olduğunu önermeye devam ediyorlar.
Hindistan bu olguyu ortadan kaldırmaya çalıştı ve 2013 Yasa Tasarısı, Uganda'da insan kurban etmeyi idam cezası veya ömür boyu hapis cezası haline getiren “İnsan Kurbanının Önlenmesi ve Yasaklanması Yasa Tasarısı” başlıklı benzer bir 2020 yasasını doğrudan etkiledi. Her ikisinin de ne kadar etkili olacağı henüz bilinmiyor.
Son Söz
Bu yazıyı derlemek bazı rahatsız edici ve nahoş gerçeklere yapılan bir yolculuktu ve birçok dava makalenin son düzenlemesinde yer almadı. Bir çocuğu ritüel amacıyla öldürme eyleminin, modern zihin için her ne kadar barbarca görünse de neredeyse tüm insanlık tarihinde tüm kültürlerde varlığını sürdürdüğünü görmek beni derinden etkiledi. Bir bebeğin veya çocuğun masumiyeti ve doğallığı, onları insanın kaderini kontrol ettiği düşünülen herhangi bir şeye sunmak için değerli bir adak yapıyor. Dünya tarafından lekelenmemiş, ruhsal olarak daha yüklü ve kozmosun derin güçleriyle daha uyumlu görünüyorlar. Aghoriler, çocukların toprakta ve pislikte utanmadan oynama eğiliminden bahseder ve toplum kurallarına yönelik bu masumiyeti aydınlanma hali olarak görürler. Çocuklar, insan davranışlarına ve toplumsal normlara ilişkin daha az ön yargı ve daha az kısıtlamayla dünyaya geldikleri için, toplumu, medeniyeti ve modernliği bu saflığı bozan bir güç olarak gören herhangi bir düşünce akımı için bir hedef haline gelirler. Dünyanın bazı yerlerinde ideal bir gelecek için yapılan bu ilkel kurban uygulamalarının hâlâ devam ediyor olması, insan doğasının kolay kolay değişmeyeceğini bizlere gösteriyor.
Yazar: Stone Age Herbalist
Çevirmen: Ekin Su İşitmez
Editör: Fahri Sağyürek