Gün geçmesin ki bu saçmalıklar silsilesinde anlamsız bir habercilik (ve bilim) anlayışıyla karşılaşmayalım. The Guardian’ın bugünkü haberi 7 Temmuz 2020’de yayına gönderilen ve 18 Ağustos 2020’de kabul alan eski bir makaleyi referans alarak salgın kurallarına biat etmeyenleri hedef gösteriyordu. Makalede önlemlere uymayan kişiler karanlık üçlü ile ilişkilendiriliyordu. Kısaca karanlık üçlü narsizm, Makyavelizm ve psikopatlıktan oluşan üç tehlikeli kişilik özelliğidir. Öncelikle haberin ilk hatası Temmuz 2020’de yazılan makalede henüz salgın önlemlerine karşı desteğin bu derece çakılmamış olmasından dolayı bir anlam ifade etmiyor oluşu. Doğrudan Temmuz 2020’yi Aralık 2021 ile kıyaslamak yanlış iken, makalede taranan 1578 Brezilyalıya sorulan anket sadece 3 muğlak ve geniş soru içermekte. Sorular şöyle: “Korona virüs kontrol altına alınana kadar fiziksel mesafe gerekli midir?”, “Gün içinde birçok kere ellerini yıkamak ve dezenfektan kullanmak gerekli midir?”, “Yüzü ve burnu kapatacak şekilde maske takmak gerekli midir?”
Habere dönecek olursak haberin yazarının da sosyopat ve Trumpçı yakıştırmalarını da ekleyerek bu makaleyi desteklediğini görüyoruz. İsterseniz bir de duruma tersten bakalım. Öncelikle bahsedilen üç kişilik özelliğine tanımlar yapalım.
Narsizm: Tamamen kendine odaklı, bencil ve kendini beğenmiş kişilik tipi. Bir narsist; üstünlük hissi, kibirli tavırlar, empati yoksunluğu ve diğerlerini umursamama gibi özellikler taşır.
Makyavelizm: “Amaca giden her yol mübahtır.” bu kişilik tipini özetler. Bir Makyavelist amaçları doğrultusunda manipülasyon yapabilir, insani değerleri bir kenara atabilir ve ahlakı reddedebilir.
Psikopatlık: Korku hissinin olmaması, tehlikeye karşı tolerans, uzun vadeli düşünememe, dürtüsellik, saldırganlık, manipülasyon gibi özellikler taşıyan kişilik tipi.
(Tanımlar Wikipedia başlıklarının yardımıyla yapılmıştır.)
Şimdi yazdıklarım doğrultusunda son iki yılda yaşananlara bir dönüp bakmak gerekir. Salgın boyunca görülen bazı fenomenleri aşağıda listelemek istiyorum.
1. Maske takmayana sosyal ve fiziksel baskı
3. Fauci’nin bilimi sahiplenmesi
4. Toplumun aşılılar ve aşısızlar olarak kutuplaşması
5. 15 milyondan fazla vizonun öldürülmesi
6. Ekstrem karantina kararları
7. İsveç ve Florida gibi farklı yöntemler deneyen yerleri aşağılamak
8. Devlet otoritesi ile aşısızların sindirilmesi
9. Aşısızlara yaptırımlar uygulamak
10. Objektiflikten uzak maske dayatmaları
11. Enflasyon iyidir
12. Salgın ortasında aşısızları işten çıkarmak
Niye bunları sıralıyorsun diye soracak olursanız, tam da karanlık üçlü konusuyla alakalı. Saydığım bu maddelerin her biri, karanlık üçlü özelliklerinin en az birine tekabül ediyor. Bilimsel bir tartışmada karşı tarafı susturmak ve tamamen tek taraflı bir yayın yapmaktan bahsediyorum. Düzen medyası, son 2 yılda tamamen parasal ve politik amaçlarla sürekli yalan söylediğinden insanlar zamanla güvenini kaybetti ve reaksiyon geliştirdi.
Ortalama bir insanı ele alalım. Ortalama bir insan, işine gidip gelen, öğrenciyse okuluna gidip gelen, sosyal hayatında çeşitli insanlarla vakit geçiren, hayatını yaşamaya çalışan ekmeğindeki kişidir. Salgın adı altında alınan önlemler, ortalama bir insanın çıkarlarına terstir. Bu kişiler iki yılda iş kaybı, özgürlük kaybı, sosyal hayatın kaybı, korkutulma, depresyon gibi sayısız duruma maruz kaldı.
Ortalama bir insan kurallara uyduysa bunu uzun vadede eski hayatını geri almak uğruna yaptı ve güvenini kaybettiyse de bu manipülasyona maruz kaldığı için yaşandı. Salgından en çok kâr edenler klik aldıkları için medya kuruluşları, büyük ilaç şirketleri ve büyük teknoloji şirketleri oldu. Bu kişiler bunu büyük bir küresel salgın hikayesinin sürekli olarak medyada döndürülmesi sayesinde elde etti. Diğer taraftan, bu hikayeler milyarlarca insanın hayatını da kararttı. Bana sorarsanız burada karanlık üçlünün bir faktör olmadığını düşünmek oldukça güç.
Örneğin narsizm karşımıza idarecilerin davranışlarıyla ortaya çıkıyor. Madde 3’te referans verdiğim Amerikan Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Sağlık Enstitüleri (NIAID) başkanı Anthony Fauci, hatasını kabul etmek yerine bilimi sahipleniyor, bunu yaparken bilimin devlerin omzunda yükselen bir metot olduğunu tamamen görmezden geliyor (entelektüel üstünlük taslama). Aşılar yayılımı önlemediğinden sürü bağışıklığı için gerekli olan istenilen etkiyi yaratmıyor, farklı bir yöntem ya da alternatif aşılamalar düşünmek yerine herkesi aşılayarak kontrol grubunu ortadan kaldırmaya ve sonrasında üçüncü dozları dayatmaya çalışıyorlar (hata yaptığını kabul edememe). Maskeler işe yaramayınca bunu bir saygı göstergesi, görgü kuralı olarak yansıtıyorlar (ahlaken yüksek pozisyon). Madde 7’deki gibi alternatif yaklaşımları aşağılayıp, yanılınca hiç bunları söylememiş gibi sessizliğe bürünüyorlar. Hatta Madde 10 ve 11’deki gibi yalan yanlış ibareler ortaya atıldığını görüyoruz.
Makyavelizmle belli amaçlar uğruna her türlü aşırılığın mübahlaştırılması ile karşılaşıyoruz. Karşımıza en çok çıkan iki nihai amaç aşılamayı neredeyse %100’e çıkartmak ve Covid vaka sayısını sıfırlamak. Bu saydığım iki olay da aslında başka bir amacın zamanla bükülmesinden doğdu. Bu amaç ise eğimi düzleştirmek idi. Vaka sıfırlama davranışını ilk Çin’de gördük, sonra Avustralya ve Yeni Zelanda’da da bu Zero Covid isimli politikayı gözlemledik. Bu uğurda karantina kamplarına 14 gün boyunca zorla götürülenler oldu (Madde 2), karantina oteli denen anlamsız, pahalı ve garabet bir sistem uygulandı, tek maskeyi çift maskeye güncellediler, 15 milyon vizon katledildi (Madde 5), şehirler tek vakayla (Madde 6) hatta sıfır vakayla kapatıldı. Aşılamada ise Makyavelizmi doğrulayacak biçimde hedefin sürekli kaydırıldığına şahit olduk. Önce iki dozdu, sonra en az üç doz oldu, bazıları sonsuza dek bile dedi. Bu yüzden aşı karşıtlığı tanımı Merriam-Webstar tarafından yasa kelimesinden kısıtlama kelimesine kaydırıldı. Amaca giden yollar işe yaramadıkça daha agresif yöntemler denendi. Aşı olmayanlara para cezası verilecek (Madde 9) ve gerekirse hapse atılacak. Aşısız sağlık görevlilerinin işten çıkarıldığına ve hastaneleri olumsuz etkilediğine şahit olduk (Madde 12).
Psikopatlık, karanlık üçlü içinde insani değerlerin tamamen yitirildiği nokta olmasından ötürü en tehlikelisi olarak da düşünülebilir. Madde 1 ve 4’te söylediğim gibi şiddet ve karşı fikirdekilerin ölümüyle bayram etme gibi son derece kabileci davranışlar gözlemliyoruz. Açık açık manipülasyon yapılıyor, utanmadan yalan söyleniyor, yalan söylediklerini bilmemize rağmen istatistikler bükülüyor ve aşıların belgelerinin 2076’ya kadar gizlenmesi için FDA federal mahkemeye başvuruyor ama belgelerden birisi mahkeme kararıyla ortaya çıkarılıyor.
Yani artık dönüp bir bakabiliriz. Şunu iddia etmiyorum: Pandemi önlemlerine karşı çıkanlar karanlık üçlü özelliklerini kesinlikle taşımaz. İddiam, bu tip bir korelasyonun muhaliflerde bulunmadığı, tam tersine destekçilerde daha çok gözlemlendiği üzerine. En azından bir muhalif olarak benim amacım bilimsel düşüncenin düzeltilmesi, hayatın normale döndürülmesi ve otonomi. Buna rağmen her yeni varyanttan sonra salgının en başına dönüyoruz, uzmanlar ve medya tek bir ağızdan kapanma çağrısı yapıyor, hükümet yetkilileri Avusturya’da gördüğümüz üzere aşısızlara (aşısız olmanın tanımı da oldukça muğlak, Makyavelizmin etkisini yine burada da görüyoruz. İki doz aşı olman bile amaçları için yeterli değil, 3. dozu istesen de istemesen de olmak zorundasın) ev hapsiyle aba gösteriyor. Mevcut düzen Karanlık Üçlü tavırlarını bırakmadığı sürece de bu döngüden çıkmamız biraz zor gözüküyor.