INCEL FENOMENİ ÜZERİNE BİR DENEME
Ertesi gün kahvaltıda uzun uzun Nesquik kâsesini seyretti; ve sonra neredeyse düşte gibi içini çekti: “İçine ettiğimin, yirmi sekiz yaşındayım ve hâlâ bakirim!..” Gene de şaşırdım buna; bunun üzerine bana, bir gurur kalıntısının onu orospulara gitmekten alıkoyduğunu açıkladı. Bu yüzden onu kınadım; belki biraz fazla şiddetli oldu, çünkü aynı akşam, hafta sonu için Paris’e gitmeden hemen önce bakış açısını tekrar açıklamaya koyuldu. Tarım Bakanlığı Bölge Müdürlüğü'nün otoparkındaydık; lambalardan hiç hoş olmayan sarımsı bir ışık halesi yayılıyordu; hava nemli ve ayazdı. Dedi ki: “Anlıyor musun, ben hesabımı yaptım; haftada bir, bir orospu tutacak kadar param var; cumartesi akşamları iyi olurdu. Belki de en sonunda bunu yapacağım. Ama bazı adamların aynı şeyi bedava tarafından yapabildiklerini biliyorum, üstelik de aşkla. Denemeyi tercih ederim; şimdilik, biraz daha denemeyi tercih ediyorum." Gerçekten de ona verecek cevap bulamadım; ama otele çok düşünceli döndüm. Şu var ki, diyordum kendi kendime, bizim toplumlarda seks, bal gibi de paradan tamamen bağımsız, ikinci bir ayrımcılık sistemini temsil ediyor; en azından aynı derecede acımasız bir ayrımcılık sistemi gibi işliyor. Zaten bu iki sistemin etkileri kesinlikle eşdeğer. Tıpkı sınırsız ekonomik liberalizm gibi ve benzer nedenlerle, cinsel liberalizm de mutlak yoksullaşma olguları üretiyor. Bazılan her gün aşk yapıyor; bazıları hayatlarında sadece beş-altı kez yapıyorlar; ya da hiçbir zaman yapmıyorlar. Bazıları onlarca kadınla aşk yapıyor; bazıları hiçbir kadınla. “Piyasa kuralları" denen şey işte bu. Serbestliğin yasak olduğu bir ekonomik sistemde, herkes iyi kötü yerini bulur. Zinanın yasaklandığı bir cinsel sistemde herkes iyi kötü bir yatak arkadaşı edinir. Tamamen liberal bir ekonomik sistemde bazıları hatırı sayılır servetler elde eder; bazılarıysa işsizlik ve sefaletten çürür. Tamamen liberal cinsel sistemde bazıları değişken ve heyecan verici bir erotik yaşama sahiptir; bazılarıysa mastürbasyona ve yalnızlığa mahkûmdur. Ekonomik liberalizm savaş alanının genişlemesidir, her yaşta ve toplumun her katındaki savaş alanının genişlemesidir. Raphaël Tisserand, ekonomik açıdan yenenler safında yer alıyor, cinsel açıdansa yenilenler. Bazıları iki tabloda da kazançlı; bazılarıysa ikisinde de kaybediyor. Şirketler, diplomasını yeni almış bazı gençleri paylaşamıyor; kadınlarsa bazı genç adamları paylaşamıyor; kargaşa ve heyecan çok büyük boyutlarda.
Michel Houellebecq, Extension du domaine de la lutte , 1994
Benim kişisel araştırmalarım, “incel” sözcüğünün Türk internetinde 2017 ortalarına doğru ortaya çıktığını gösteriyor. Ekşi Sözlük, Twitter, Facebook, Reddit kapsamında yaptığım araştırmalar böyle sonuç verdi. Özellikle son 1 yılda ise iyice yaygınlaştığını, artık “sıradan” sosyal medya kullanıcısının kullandığı bir tür hakaret olduğunu gözlemlemek mümkün.
Genelde “kadın düşmanı” ya da “ezik” anlamında, genç erkekleri aşağılamak için söylendiğini görüyorum.
Sözcüğün asıl anlamı ise bambaşka. Incel; Involuntary Celibate, “istemsiz bakir(e)” demek. Bu terimi 1993 yılında ortaya çıkarıp inceller için bir çevrimiçi platform kuran kişi ise, kendisi de incel olan, Kanadalı bir kadın. Bugün internetin çeşitli yerlerinde kadın incellere “femcel” deniyor. Incel sözcük olarak her ne kadar “sevişemeyen” demek de olsa, konunun seks ile çok fazla ilgisi yok. Eğer konu yalnızca sevişememek olsaydı, fuhuşun varlığı ile birlikte genel olarak romantik ilişki/tek gecelik ilişki dışı cinsel deneyim fırsatlarını düşününce “seks yapma fırsatı varken yapmayan” derdik çoğuna, onlar da fırsatı kullanıp seks yapardı.
Bundan hareketle de incel sözcüğü parası ya da başka koşulları seks yapmaya uygun olmayan çok az sayıda kişi için kullanılır olurdu; incel fenomeninin seks ile ilişkisinin en iyi olasılıkla zayıf olduğunu buradan anlıyoruz.
Incel’de eksik olan, onun istediği, ulaşamadığı için huzursuz olduğu, nedir? Açıklayalım. Medya ile birlikte toplum en ufak damarlarına kadar her gün şu mesajı yayıyor: “Ortalama erkek, işinde gücünde erkek, doğru davranan erkek sonunda düzgün bir kadınla yuva kuracak”. Medya, erkeklere bu nedenle ortalama, işinde gücünde olmayı öğütlüyor. Halihazırda öyle olmayanlar kadar, şu an öyle olduğunu düşünen erkeklere de bir sesleniştir bu. Bu seslenişin içinde saklı olan anlam ise şudur:
Sen, Res Publica’nın yalnız dışarıdan bir gözlemcisi değilsin, bir katılımcısısın, değerli bir parçasısın
Senin toplumun işleyişine katılman, katkıda bulunman değerli. Bunu anlıyoruz, takdir ediyoruz, karşılığını alacaksın
Senin geleceğinin daha iyi olacağını, istediğin gibi olacağını garanti edemesek de bunun için çaba harcayacağız, uğraşacağız
Sen toplumsal yaşam içinde önemlisin, yararlısın
Medyanın bu seslenişine en iyi örneği, bu değerli platformu böyle bir ad zikrederek kirletme pahasına da olsa açıklayacağım. HIMYM adlı dizide, bir çerçeve öykü bulunmaktadır. Baş karakter Ted Mosby, 2030 yılında, ilerleyen yaşında oturmuş genç çocuklarını karşısına almış, anneleriyle tanışma öyküsünü anlatıyor. Arada bir, 2030 yılında oluyoruz: Kamera yaşlı Ted’in oturduğu yerden bize bu iki genci öyküyü dinlerken gösteriyor. Dizinin ezici çoğunluğu ise günümüz dünyasında geçiyor. Günümüz dünyasında genç bir adam olan Ted, dizide “sıradan adam” olarak konumlanıyor; Barney gibi sürekli takım elbiseyle gezen, kadın mıknatısı, zengin ve öz güven abidesi bir “alfa” değil. Ted sıradan bir adam olarak (Barney’in vurgun olduğu) Robin dahil, birçok güzel kadınla kısa uzun birliktelikler yaşıyor. Bu kadınların hepsi genç, güzel, alımlı. Sonunda da “The One” ile tanışıp evlenip mutlu bir yuva ile iki çocuk sahibi oluyor. Bu öykü yaşanırken arada 2030 yılındaki Ted’in olgun sesi bize “Çocuklar, yaşam şöyledir böyledir...” diye öğütler veriyor. Burada Ted’in ağzından bize öğüt veren, medya. Gerçekte ise tek bir şey söylüyor: “Çocuklar, Ted gibiolun. Normal biri olun, işinize gücünüze bakın, kadınlar size gelecek, zaten bir gün The One ile tanışacaksınız, evlenip yuva kuracaksınız, endişelenmeyin”
90’larda bu görevi yerine getiren ise Seinfeld idi. Orada da “sıradan adam” konumunda Jerry, sürekli birbirinden güzel kadınlarla birlikteydi. Hatta travmatik bir çocukluk geçiren, işinde başarısız, tipi ile dalga konusu olan George bile çok güzel kadınlarla takılıyordu düzenli olarak. George bile kendine kız arkadaş buluyorsa sen hayli hayli bulurdun...
Günümüzde ise, geçmişte bir yerde başlayan bir süreç birçok vatandaşça bilinir olmuş durumda: Medyanın bu mesajlarının içi boş. Birçok kişi için toplumsal yaşama katılımın temel şartlarından biri olan çift olmak, aile kurmak, bekarlıktan çıkış artık olanaksız. Bu kişiler hem romantik sevgi duygusundan hem de kamusal yaşama katılmaktan dışlanmış durumdalar. Bu çok ciddi bir konudur, bir kişiyi bu yaşama düşürmek ona yapılacak en büyük aşağılamalardandır. Kamunun temel işlevlerinden birinin meşru seks ile gayrimeşru seksi, meşru çiftler ile gayrimeşru çiftleri ayırmak olduğunu anımsatalım. “Zina suçlusu” anlamındaki “fornicator”, bir geneleve kayıtlı olmadığı için, köprünün kemeri (fornix) altında iş gören fahişedir. Halbuki diğer fahişelerin, prostitute’ların yeri bellidir: pro stabula (ahır). Konut, işyeri, emlak meseleleri en ilkel toplumlarda bile sıkı kurallara dayalıdır. Devletler bu alanlarda fiyat olsun imar olsun müdahaleleriyle söz sahibidir. Hane, aile oluşumuna etkisinin devletçe bilinmediği ya da göz önüne alınmadığını düşünmek saçma olur.
Bir toplumda meşru olan kadar gayrimeşru olan da gereklidir. Bu karanlık köşeler, kapalı kapılar ardında dönen işler, İkisine de yer vardır... İkisinin dışında kalan kişiler, kamusal işlerin hiçbir biçimde öznesi değildir, nesnesidir. Köleler, zındıklar, paryalar, Hindistan’ın “dokunulmaz”ları gibi en alçak kastlar, esirler, çocuklar, hayvanlar, kafirler için bir “evlilik” ya da “birliktelik” ilişkisi söz konusu değildir, kendileri böyle bir şey uydursalar da bunun kamu gözünde hiçbir anlamı ya da sonucu yoktur. Onlar sevilmezler, sevmeyi de bilmezler.
Bugün toplumumuzda çeşitli hakaretler var. Birine “orospu” diyebilirsiniz. Ancak toplumumuzun önemli bir kısmından “orospular da namusuyla çalışan insanlar, ekmek parası peşindeler” sözünü duyabilirsiniz. Demek ki “orospu” o kadar da büyük bir hakaret değil. Bunun yanında birine “sap” diyebilirsiniz, kimse size “sap”ın aslında bir hakaret olmadığını, onların da normal insanlar olduğunu söylemeyecektir. Demek ki günümüzde “sap”, yani incel, öyle alçak bir toplumsal statüye sahiptir ki bir orospudan bile düşük durumdadır.
Inceller bu durumlarının farkındalar, bu nedenle de onları bu duruma indirgeyen kurulu toplumsal düzene karşı öfkeli, saygısız olmaları doğal. Ancak incellerin tehlikeli olduğunu düşünmek yanlış. Incel çoğunlukla durumunu değiştirmek için bir yol bulamayan, bunu yapabileceğine inanmayan, özgüveni ile olayların akışına müdahale etme iradesi sakatlanmış birisi. Medya ile ağızdan ağıza dolaşan hikayelerin sürekli dillendirdiği olayların ne tek nedeni incellik ne de bunların hiç “false flag” yönü olmadığını söylemek kolay. Bu tehditi abartıp, incelleri sürekli “Bu sizin sorununuz, ne yapalım, size ‘karı’ mı bulalım?” diye aşağılayıp dışlamak ise bu insanların sorunlarına da, toplumun sorunlarına da çözüm değil. Ancak başını sol liberallerin çektiği bir grup tam olarak bunu yapmakta. Radikal feminizm ile dostane bağları olan bu grubun inceller ile doğal düşman olması anlaşılabilir. Sol liberalizmin dünyada ve toplumumuzda egemen görüş olması da inceller ile “otoriter sağcı” görüşler arasındaki bağı açıklamakta yararlı olabilir. Çin’de “Kırık dal” denilen bakir erkek yığınları birçok toplumda her zaman bir sorun olmuştur. Günümüzde Çin ile Hindistan’da bu durumun hem kadınlara yönelik suçları artırdığı, hem de ulusal güvenlik ile politik dengeleri bozma riski olduğu bu ülkelerin kamuoyu ile akademide açıkça dile getiriliyor1.
Her türlü bir toplumda o toplumla barışık olmayan, geleceğinde bir payı olmayan genç erkeklerin sayısının artması tehlikeli bir durum. Bugün ise biz bu kişilerin sayısını yalnız toplumun doğal dinamikleriyle oluşandan çok daha fazla olacak biçimde yükseltiyoruz. İnsan ilişkilerinin kurulma biçimleri, toplumsal faktörler bu sorunu çok daha kötüleştirici etki yapıyor. Bunun ne zaman nereden bir reaksiyona tepki açacağı belirsiz ki bazı sonuçlarını mikro olaylarda gördüğümüze eminim, makro ölçekte de elimde yeterli bilgi olmasa da incelliğin sonucu olarak ortaya çıktığından şüphe duyduğum toplumsal olgular var. Bunlar ileriki bir yazıya konu olabilir. Ancak vatandaşımızın irili ufaklı her derdine çözüm bularak dayanışma içerisinde ulusal benliğimizi koruma kaygıları olan biri olarak, ben incelleri aşağılayan ya da dışlayan biri olamam. Kimseye de böyle olmasını önermem. Onların bir zorluk içerisinde insanlar olduğunu anlayıp, zorluk yaşadıklarını kabul edelim.
Incel’in alçak, düşkün, loser bir adam olduğunu düşünüp “Loserlarla takılıp ne yapacağız ya, boş verelim onları.” gibi düşünceleri olan (bunu çok daha uzun uzun da anlatanlar var sonu yine buna çıkacak biçimde) kişilere itibar etmemek gerek. Sen bir kralsan, alçak kişiler arasında kral olma. Onları yükselt, onlar seni yükseltsin, krallar üstü bir kral ol yine. Bugünkü “lider”lerin sorunu liderliğin lükslerini sömürürken sorumluluklarını boş vermeleri. Birilerine “loser” deyip kendine “winner” diyenler, eğer gerçekten kral, lider, büyük olmak istiyorlarsa bunun sorumluluğunu taşımalı.
Bu sistemin kazananlar, kaybedenler yarattığı ortada. Bu eşitsizliğin ölçümü var mı? Çevremizde gördüğümüz, yaşadığımız şeyleri sayılarla verilerle ölçmek çok kolay olmayabilir. Anketlerin yanıtlama davranışlarının da çok karmaşık olduğunu, her zaman doğruyu yansıtmayacağını birinci elden biliyorum. Veri kaynakları da toplumu ne kadar yansıtıyor belirsiz. Ancak eldeki somut veriler bu tezi destekliyor. Kısaca değineceğim: Gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısı adlı bir hesaplama var. 0 ile 1 arasında değişir. 0 hiç gelir eşitsizliği yok, 1 tüm geliri tek bir kişi kazanacak kadar eşitsizlik var demek. Türkiye’nin 0.41’dir, İzlanda 0.26’dır. Bunun zenginliği değil gelir dağılımını ölçtüğünü anımsatayım. Çok zengin olmayan Moldova’nın 0.25’tir. Dünyanın en kötüsü 0.59, 0.60 gibi değerlerle Güney Afrika, Namibya gibi ülkelerdir. Eğer Tinder like’ları insanların geliri olsaydı, böylece biz de Tinder’ın Gini katsayısını hesaplasaydık, Tinder korkunç bir eşitsizlik ile 0.58 Gini katsayısına sahip olurdu. Ya da ABD’de yapılan bir ankete bakalım. PEW firmasının araştırmasına göre bekar yetişkinler arasında kadın erkek oranı aynıdır. Ancak “bir ilişkim olmasını istiyorum, arıyorum” diyenler arasında erkek oranı %61, kadın oranı %38’dir2. Bu düzene, yani kadınların yalnızca az sayıdaki erkekle eşleştiği düzene, “Hipergami” deniliyor, Türkçe söylersek bol eşlilik diyebiliriz. Tek eşlilik – çok eşlilik arası ayrımdan öte bir durum. Bundan yararlanan bir azınlık var, bundan zarar gören bir çoğunluk var. Burada cinsiyetler arası ayrıma gitmiyorum. Kadınlar, erkeklerin sorumsuzca oradan oraya hoplamasından bir yarar görmez. Erkekler, sonsuz bir rekabet içinde birbirleriyle kapışmaktan bir yarar görmez. Tekil kadın ya da erkeklerin bu durumdan mutlu olmasından değil, bir bütün olarak kadınlar ile erkeklerden söz ediyorum. En “tepedeki” kadın, erkek bile her an bu durumun kurbanı olabilir. Kamunun huzurunun bozulması, izlemesi eğlenceli bir film olabilir – bir toplumda yaşadığımızı unutursak.
Sorunu belirledik, tanımladık. “Ne Yapmalı?”ya geçelim. Önce şunu anımsatmakta yarar görüyorum. Geçmişte bu durumun yokluğunun nedeni, toplumsal yapının farklılığıydı. Nüfusun köy – kent dağılımından işgücünün yapısına, ekonomik şartlardan çevrenin temizliğine, ahlaki normlardan komşuluk ilişkilerinin değiştiği bir tarihsel süreçte kimse 1930’ların ya da 1960’ların yaygın tek eşli toplum yapısına kolayca dönebileceğimizi düşünmemeli. Tek eşlilik, toplumsal bir düzen olarak sürdürmesi zor; sürekli destekleyici yapılar isteyen bir durum. Biz bu yapıları tek tek yıktık. Halen de yıkmayı sürdürüyoruz. Geçmişin bir ütopya, bir ideal olduğunu söylemiyorum. Tüm eksiklikleri, istisnaları, çirkinlikleri ile orada. Ancak yıkılanla birlikte elimizden gidenleri görüyoruz. İyi yanlarını diriltmek elimizde. Yıkılanı yerine koymak için öneriler var. Burada eğer o günlerdeki gibi yaşamaya pat diye dönersek her şeyin düzeleceği yanılgısına düşmemek gerekir. O günün yapısı bir bütündü. Biz o günlerden kalan küllere tapmıyoruz, o ateşin ışığıyla aydınlanmanın peşindeyiz. Ateş yanana kadar? Önce kendimizden başlayacağız. Kendimiz, toplumdaki bu rekabet sarmalına katılmayacağız; tek eşli, dürüst bir yaşam yaşarken çevremizi de kendimiz gibi kişilerden oluşturacağız, toplumda görüşlerimizi açıklayıp yayacağız. Toplumun, bizim gibi düşünüp yaşayan kişilere daha çok saygı göstermesi için elimizden geleni yapacağız.
Bunu oyun teorisi bağlamında bilimsel olarak destekleyebiliriz. Tutuklu ikilemi oyun teorisine ait en ünlü kavramlardan. Birbirini ihbar etmesi istenen iki tutuklu, eğer ikisi de susarsa hafif bir cezayla kurtulacaktır. Eğer biri konuşursa o hiç ceza almaz, öbürü çok ceza alır. İkisi de konuşursa ikisi de ceza alır... Burada tutuklular birbirine güvenmeli mi? Güvenmemeli mi? Konuşmalı mı? Susmalı mı? Kadınlar ile erkekler de aynı durumdalar. Birbirlerinden yararlanıp karşı tarafı harcamak mı? Yoksa birlikte, dayanışma içinde biraz da olsa zorluğa göğüs germek, böylece asıl büyük illetten kurtulmak mı?
Eğer bir ortamda, oyuncuların bir “itibar”ı olan, tekrar tekrar oynanan tutuklu ikilemi oyunu söz konusuysa – toplumda kadınlar ile erkeklerin birbiriyle kurduğu ilişkiler gibi – başlangıçta “işbirliği”nde bulunan, karşıdakine güvenen kişi biraz zor durumda kalabilir. Ancak bir süre sonra itibarıyla, çevresine örnek oluşuyla yalnız kendisi için değil diğer kişiler için de “işbirliği” kararını daha avantajlı kılacaktır. Böylece yavaş yavaş bu davranışı topluma yayarak toplumun genel yararını artıracaktır.
Incel fenomeni, yalnızca internetteki bazı kişilerin saçmalamaları ya da kadın düşmanları vs. denilip geçilecek bir iş değil. Toplumumuzun günlük yaşamından politik sağlığına kadar etkileri olabilir. Bu yazı toplumda bu sorunu fark eden biri tarafından, duyulduğu ölçüde bu konuyu aydınlatmak amaçlı yazılmıştır.
Bu konuya dikkat çeken, ilgili verileri derleyen, tarihsel örnekleriyle bekar erkek topluluklarının şiddet eylemlerini ortaya koyan önemli bir kitap için: “Bare Branches: The Security Implications of Asia's Surplus Male Population”.